MJ 29 Haziran 2009 Pazartesi


























Bir şeylerin "fanı olmak" ne demek bana öğrettiğin için,

Beni minnacık halimle konser heyecanı ile tanıştırdığın için,

Konseri iptal ederek ilk iptal edilen konser hayalkırıklığını yaşattığın için,

Çok acayip bi film çekip, onu sinemada izleyip büyülenmeme sebep olduğun için,

Smooth Criminal'ın klibi için,

İclal Aydın'dan neden nefret ettiğimi bana bir kez daha hatırlattığın için,

teşekkür ederim.

Rahat uyu.

Obur 16 Haziran 2009 Salı

Obur from Beşiktaş TV on Vimeo.

The following takes place between... Vay vay vay... 14 Haziran 2009 Pazar

Dün gece 2ye kadar ders çalıştım. Sonra umutsuzluğa kapılıp burada yaptığım işin de ne geyik olduğunu düşündüm, açasım gelmedi bi daha blog'u.

Bugün özellikle öğlen 2den bu yana yaptığım disiplinli çalışma sonucu içim rahat bir şekilde gidicem yarın okula. Gece 2'de 42 saatlik maratonun sonuna gelmeyi planlıyodum, halbuki saat 12de bitirebildim. Notlarımı da toparladım, yarın okula giderken de bakınırım biraz otobüste.

Sorsalar anlatacak şekildeyim. Fena değil.

Müslüman olan Jack gibi;

Haydi Bismillah.

The following took place between 11 pm and 12 am.

Müzik dinleyerek uyku açtım:


Manu Katche - Lo (3 kez)
Deep Purple - Sometimes I Feel Like Screaming (4 kez)
Dream Theater - Space Dye Vest (1 kez)

Ve ders.

The following took place between 8 pm and 11 pm. 13 Haziran 2009 Cumartesi

Ne göz dinlendirmeymiş arkadaş.


Kola alıp geliim.

The following took place between 7 pm and 8 pm.

Yarısı ders, yarısı Ceren'le muhabbetle geçti.


Sabah 8de kalkmış olduğumdan gözlerim acıyor.

Biraz gözlerimi dinlendi

The following took place between 6 pm and 7 pm.

Nays.


Milli Gelir'in sonuna geliyorum.

Ha bi de,

Gini ne lan?

The following took place between 5 pm and 6 pm.

Kavram karmaşasını ortadan kaldırış ve Lorenz Eğrisi.


Pharmaton kicked in.

The following took place between 4 pm and 5 pm.

Babam geldi konsantrasyonumu bozdu, sonra Ceren'le laklak ettik telefonda. Ardından da dün stokladığım dominos pizzanın birazını yedim. Pharmaton aldım bi tane de.


Bekle beni mahreçler kanunu.

The following took place between 3 pm and 4 pm.

Kavram karmaşasıııııı aaaaaaa aaaaaaaa AAAAAAAAAAAAAAAA çok fena.

The following takes place between 1 pm and 3 pm.

Duble bölüm oldu bu.


Başladım çalışmaya çoktan.

The following takes place between 12 pm and 1 pm.

Kitap arıcam diye acayip yoruldum, bi ayaklarımı uzatiim.

The following takes place between 11 am and 12 pm.

Az kaldı çıkıyorum valla. Kitap alıcam akademi kitapevi şeysinden. Ordan ev. Klimayı açıp ders.

The following takes place between 10 am and 11 am.

Ofisteyim, bilgisayarlarla boğuşuyorum.

Aslında iyi oluyor, çalışmam gerekirken canım nerdlük yapmak istiyor oluyor çünkü baya.

Burda bir iki saat bilgisayardan kusup sonra kendimi ilime irfana vericem.

Chloe, adamların patlamada zarar görmüş hdd'sindeki kurtarabildiğin dosyaları pda'me upload et.

Hadi bakim.

The following takes place between 9 am and 10 am.

Hemen çıkamadım kakam falan geldi. Nasılsa ofis saatinden yiyorum diye largelık var sanırım azıcık.

Çatışmaya girince neler olacak görücez.

Hadi çıktım.

The following takes place between 8 am and 9 am.

Uyandım, karbonhidratlı kahvaltıya verip kendimi ofise gidiyorum. Haydi bakalım.

42

CAN: Right now, two professors are preparing for the final exams of the year. My economics and international marketing knowledge have been targeted. And my career may be at stake.

I'm auditor Deniz Can Karaca... and these are the shortest hours of my life.

Ceren 4 Haziran 2009 Perşembe

Feci özlemişim bi de kızı, onu farkettim görüştüğümüz 6 saat içerisinde. Güzel oldu ama, değişiklik oldu.

Twit twit twit.

Kısa kısa;

-Terminator'e gittiik Ceren'le ön gösterime. Çok fiyasko. Fragmanı filmden daha dolu.
-Beşiktaş Şampiyon oldu di mi lan. Helal bize.
-Dişçiye gittim dün, kendimi bir iki gecedir gördüğüm düyaların etkisiyle de kanal tedavisi olacağıma ve tüm dişlerimin kesileceğine feci inandırmışım, sadece minnacık bi dolgu yapıldı. İyiymiş dişlerim gayet.
-Artık bir iMac G3'üm var. Grape.
-Yazlığı feci tadil ettirmişiz, ev büyümüş, şekil olmuş.
-E3 konferanslarında Microsoft şov yaptı, artık aletin karşısında durup controller olmadan oyun oynayabileceğimiz bi teknolojiye geçme planları yapıyorlar. Adına da Natal demişler.
-Terminator keşke daha güzel olaymış. İkinci filmde McG ile senarist piçikolar değişirse iyi bi film izleriz ama. Lakin gaz değilim ikinci film için pek.
-XBOX oynayasım var feci, özellikle Pes 2009 ve Become a Legend. Ama 15 Haziran'ı bekliyorum.

Sunday the Fun Day 31 Mayıs 2009 Pazar

"Da best sunday for years."

Sabah yazlıktan dönüp bit pazarına gittim, en abartılı tatminimi bu gidişimde yaşadım sanırım, inanılmaz şeyler buldum. Ceren'e bir M&M dispanseri aldım çok komik bir paraya. Kocaman. Sonra bir sürü biiir sürü snoopy buldum, snoopy koleksiyonum artık kitaplığımın iki rafını işgal etmeye başladı, bakıp bakıp mutlu oluyorum.

Peki bunu son yıllarda tek başıma geçirdiğim en iyi pazarlardan biri yapan şey neydi?

Kitaplığımı düzenlerken bir rulo kat kutusu buldum, odamın her tarafı çeşitli rulo kat tenekeleri ile dolu olduğu için umursamadım, daha doğrusu "bunun içine neleri doldurmuştum, bakiim olmazsa şunları şunları koyarım" diyordum kiii, kapağını kaldırmamla... DAHA TENEKENİN AÇILMAMIŞ OLDUĞUNU FARKETTİM! HİYAA. EVDE YENMEYİ BEKLEYEN BİR TENEKE RULO KAT VAR.

Kendimi Homer'ın kiliseye gitmeyi bıraktığındaki hali gibi hissediyorum, kiliseye gitmeyip tüm gün keyif yaptıktan sonra yerde bir penny buluyordu ve "hayatımın en iyi günü olabilir mi?" diyordu.

The Simpsons izlemeyi özlemişim bir de onu farkettim. Hadi bakalım.

Gün daha da güzelleşebilir mi? Kim bilir? Ben umutluyum.

Heroes Save The World --Again! 28 Mayıs 2009 Perşembe

Evet, kişisel tarihimdeki en fantastik rüyayı gördüm, paylaşmadan olmaz.

Notebook'umu açıyorum, House sezon finalini izlicem diye. Açıyorum ve sanal aleme giriyorum, house'un sezon finaliyim artık (evet). Ve bir robotum. Şu şeylere benziyenlerden, robo sapienslere. Hatta şööle bişey işte tam heh.

Çılgın bir bilimadamını robotuyum ve onun arkasından arabasını kilitleyip (araba kilidi yerinde 6 haneli bir sayı var, şifresini hatırlamıyorum şimdi, hatırlasam sayısal oynıcaktım, ama kapatınca hepsini 0'a getiriyorum.

Kafamı kaldırdığımda bilimadamı gitmiş. Ben de robot robot onu aramaya başlıyorum. Etrafta başka robotlar da var ama onlar kötü robotlar, beniyakalarlarsa öldürecekler. O yüzden gizlice gidiyorum ama ı-ıh onlara görünmemeyi başaramıyorum.

Kendimi bir villanın içine atıyorum, robot olduğumdan alarmı çalıştırmadan içeri girmeyi başarıyorum. İçerde ufak bir köpek resmi var ve sahibinin sesi, şöyle diyor: "Köpeğimi bulun lütfen, aylardır kayıp, onsuz yapamam." Mission objective'imin köpeğini bulmak olduğuna kanaat getiriyorum, ama o da ne? Artık robot değil, düldül'üm. Aradığım köpeğin sureti idefix, ama adı rintintin. Evet.

O esnada etrafımı başka köpekler sarıyor ve beni dişleye dişleye öldürüyolar.

Bir sonraki sahne. Annemler bana yemek ve su getiriyorlar. Artık insanım. Ve adım Jack Bauer. Beyaz sarayda bir davetteyim (beyaz saray denize sıfır ve izmirde) Tüm sosyeteden sıkılıp denizkenarına çıkıyorum. Yukarı kafamı kaldırınca bir sürü ışıklar görüyorum, ateşlenmiş roketlere benziyorlar. "Aman tanrım, judgement day başladı, herkes sığınaklara!" diye bağırıyorum. Terminatöre geçtim burdan da dikkat ederseniz. Başkana öncelik diyorum (Başkan kadın, Alison başkan) Sonra kafamı tekrar yukarı kaldırıyorum nereye düşecekler füzeler diye. Bir anda duman çıkararak bişeyler yazmaya başlıyor. Evet, doğru bildiniz, Heroes Save The World --Again! yazıyorlar. Meğer bunu bana Cerencin kurgulamış. Hahaha diye gülüyor herkes. Ben de hehe çok komik diyorum ama bu durumdan memnun diilim. Herkes hahahaha diye gülerken, gerçekten füzeler düşmeye başlıyorlar. Tesadüf. Dışardaki gizli servis çalışanları ölüyor bir anda, ben içeri koşuyorum, cereni ve başkanı bir odaya kapatıyorum. Az sonra gelicem yanlarına. Dışarı çıkıyorum, bu sefer denize ufak bilyeler yağıyor, kim su üzerindeyse kafalarını delip öldürüyor. Dehşet içinde izliyorum. Sığınağa geri giriyorum, yardım çağırıcam, blackberry'mi elime alıyorum ve cerenin çantasındna bir patlama geliyor. Bebeğimize bişey oldu diye aklım çıkıyor (ceren hamileymiş (&) )ama bişey yok, çantayı açtığımda benim diğer telefonuma bomba yerleştirilmiş olduğunu ve konuşurken patlıcağını benim de öleceğimi anlıyorum, çantadayken patlamış ama. Feci pısıyorum, kahramanım ben, herkes ağzımın içine bakıyor, buradan çıkış yolu bulmalıyım yoksa eninde sonunda buraya girip herkesi öldürecekler. Tam harekete geçecekken, düşmanlar geliyor, tam teçhizatlı askerler, ama aslında robotlar, human tissue var üzerlerinde, bize silah doğrultuyorlar, komutanları olan robot "durun çocuklar, çalışma kamplarında kimler işimizi yapacak yoksa" diyor. Ve John Connor da oluyorum böylece.

Ardından uyanıyorum.

Begüm 20 Mayıs 2009 Çarşamba

Ekşi Sözlük'ün popüler kültüre olan iğrenç etkisi devam etmekte.

Okan Bayülgen'in sözlük histerisi ile birleşince bu, çok pis bir durum oldu ya...

Çok boş bi şekilde para kazanmak bu olsa gerek. Begüm hu ne ya, Ferhat Şirin ne.

Kafalarına sıçtıklaırm.

Olivia Wilde'ye açık mektup. 12 Mayıs 2009 Salı

Ceren'le bi tanışsanıza. Bişey dicekmiş.

İzmir'de 2. şapka devrimini yapan adam.

Kendisi Onur Türkeli'dir.

Korkunç öngörülü bir adam olan Onur, İzmir'de henüz moda olmamış olan "kızların şapka takması" olayını, samimi olduğu birkaç kız arkadaşını gaza getirmek suretiyle başlatmış bi insan (Yıl 1996-97)

Ayrıca kendisi, açılan işletmelerin tahmini batış tarihlerini ±1 hafta sapmayla verebilen bir kişiliktir.

Lisedeyken, üniversitede kuracağı müzik grubunun tarzını "Opeth - Dream Theater arası" olarak belirlemiş, ki o tarihte Dream Theater'ın Falling Into Infinity'si yeni çıkmıştı,lakin biz anca Awake'e kadar gelmiştik. Opeth ise My Arms'ı çıkarmış, dumdet sevenler için geliyordu.

Son durumları ortada. Opeth son albümüyle iyice progressive metal'e kaydı. DT'nin ise yeni albümü alabildiğine Opeth'e benzicek gibi duruyo.

Nereden geldi aklıma bunlar? Sabah Onur'un şapka takmaya zorladığı, lisemizin cool metalci hatunlarından en çillisini banka memuresi olarak gördüm. Şişmişti.

Onur ise İstanbul Audit Scene'inde isim yaptıkça yapıyor.

Sen hep haklı çıktın Onur!

Güneş olayı.

Saat 6buçukta uyandım.

O zaman Paşa'dan gelsin,

Bir ilkbahar sabahı,
Güneşle uyandın mı hiç?
Çılgın gibi koşarak
Kırlara uzandın mı hiç?


Windows 7 yine. 9 Mayıs 2009 Cumartesi

Tamam lan süper çalışıyo.

Yine java çalıştırmaması dışında :(

Güncellendi gibi oldu blog bakalım. 7 Mayıs 2009 Perşembe

Artık biraz daha sık yazarsam olur gibi. Gözümde büyümez en azından blog yazmak.

Evet.

Vista'ya dönüş, Vista'dan 7'ye geçiş.

Windows Vista ile gelen notebook'um, kablosuz ağlara kafasına göre bağlanıp kafasına göre bağlanmıyor, bağlandığı ağlardaki internet bağlantısına kimi zaman güveniyor, kimi zaman da güvenmiyordu. Ömür törpüsüydü.

Starport sürücüleri embed edilmiş modlu Windows XP pro oluşturarak XP kullanabildim bir dönem. Lakin onda da çok sinir bir problem vardı, mouse imleci laglıydı. Grr.

Bir süre ubuntu kullandım dual boot'ta, ubuntu ile gelen OpenOffice hazırlamış oldğuğum binlerce sayfalık Office dökümanını kendi marjinerine uydurmaya çalışıp sayfa düzenlerini skince, eeh uğraşamam dedim.

O esnada Windows 7, beta olup, 7000 sürümüyle nete düştü. İndirdim, haftalarca sıfır problemle kullandım, çok mutluydum. Sadece java kullanamıyordum. Java kullanamamak da bazı mesleki programları kullanamama anlamına geliyordu. Bir süre sonra pes ettim.

Tekrar ubuntuya döndüm, office'i yarım yamalak kullanmaya dahi razıydım. Lakin mesleki programları kullanamamaya devam ettim.

Vista SP1'e güvenip Vista'yı geri kurdum. Hakikaten günlerce süren güncellemeler ve en son SP1 update'ini indirip kurmasından sonra oldukça problemsiz bir tecrübe yaşamaktaydım.

Jaunty Jackalope çıkınca, Vista'altına ubuntu kurup bir süre dual boot kullandım. Bir önceki postta dediğim gibi, 9.04 kendinden nefret ettirdi, Karmic Koala gelinceye kadar kenarıkoydum.

O esnada Windows 7, RC oldu. 7100 sürümü geldi yani. Oley deyip indirdim, kurdum.

Tekrar bağlantı problemleri yaşamaya başladım. Dün maç izlemeye başlamazdan önce internete bağlı kenarda duran notebook, kendisine 30 dakika dokunmayınca kendini askıya aldı, geri açtığımda bütün bir gece internete bağlanmadı. Desktop'ım bağlanıyordu, notebook'um, ı-ıh.

Driver CD'sini bulamadım, belki kablosuz driverlarını yenilemeliyim diye düşündüğümden kurayım demiştim (ki 7000 sürümünde böyle bir gereksinim duymamıştım)

Ofiste bağlandı internete neyse ki arkadaş. Ama eve gidince bağlanamayacağımdan korkuyorum.

Sonuç şu, işalla Microsoft 7000'den 7100'e yürürken güzel bişeyi boka çevirmemiştir, umarım Windows 7'nin sonu da Windows Vista gibi olmaz.

Ubuntu 9.04 - Jaunty Jackalope

Ekşi'ye yazdığımından aynen kopipeyst:

"packard bell pg45 notebook'um için abisi ibex'in aksine, oldukça kötü bir out of box tecrübesi yaşatmış, ne tr klavyeyi, ne webcam'i, ne fn tuşlarını tanımış, üstüne üstlük trackpad'de atlamalar yapmakta. sonuç, intrepid ibex'e dönüş. ekimde gelecek koala'ya bakıyoruz, zira hardy de çok problemliydi, ama ibex'te hemen hepsi giderilmişti. aynı şeyi 9.10 için de bekliyorum."

Happy Tree Friends Mutluluklar Ülkesi'nde.

Şahane;

Güzel Sanatlar Oyuncuları adlı Tiyatro Topluluğunun, Mutluluklar Ülkesi adlı çocuk oyununun afişi:

Dr. House

Cerenin aylardır izlediği house'a ben de başlayıp kısa süre içerisinde 4. sezon ortasına geldim.

Kusursuz dizi. Gregory House, TV tarihinde yaratılmış en müthiş karakterlerden biri. Yanındaki karakterler de harika. Cuddy ve House, Wilson ve House ilişkileri süper eğlenceli.

Tabi dizinin tek olayı eğlence değil. Draması falan da yerli yerinde.

(herkesin bildiği şeyleri anlatan özelliksiz post'u daha fazla uzatmayayım)

Ceren'in İzmir Seyahati

Meraba. Ben Ceren.

25-26 Nisan tarihlerinde hayat kurtarıcı iki gün geçirdim Denizcanın yanında.

Gezdik, uyuduk, 30 saniyeye gittik, izmir tarzı votka fındık içtik. Çok sevdik birbirimizi.

Denizcanı çok beyeniyorum.

The Temple

Jesus Christ Superstar'dan gazla;

"What you see is what you get.
No one's been disappointed yet.
Don't be scared give me a try,
There is nothing you can't buy.

Name your price, i got everything.
Hurry it's going fast.
Borrow cash on the finest terms.
Hurry now while stocks still last."

İzmir Yeşildere Bit Pazarı (Bir bölümü):

Bit pazarları.

Sizinle görüşmediğimiz tarihlerde, üç hafta üstüste bit pazarına gittim.

Her hafta snoopylerle alakalı şeyleri toplayıp geri geliyorum. Acayip şirin bi snoopy koleksiyonum olacak gibi.

Haftaya İstanbul'a gittiğimde ümraniye'deki bit pazarına da gitme planlarım var, cereni gazlayabilirsem. Belki onuroviç de gelir.

Olanlara ait fotoğraflar burda:





Atari nasıl gidiyor?

Gitmiyor. Kısa ve net.

Karşılaştığım fizibıl sorunları çözebildikten sonra bi kere (ki fizibıl sorunları dahi bilmiyosunuz, donanimhaber'e koymuştum, buraya da koymak çok zor geliyo, nasıl da döndüm dansöz gibi), sıra maddiyatlı çözümlere geldi. Neydi bunlar? Kumanda mumandaya para vermek ve minik güç kaynağını almak.

Lakin sonra Skystar 2 tv kartımı tekrardan kullanmaya karar verince, atari içine kartı sığdırma ihtimali de tamamen ortadan kalkınca, bu projeyi askıya aldım.

Sonra atariyi sadece download bilgisayarı yapma fikri geldi aklıma ve süper heyecanlandım.

Hemen donanimhaber'de 2 aydır satılamayan süper cüzzi, minnacık dandik pc'ye saldırdım.

Foruma girdiğimde bir gün önce "miniminnacık pc, sadece 90 lira" olan başlığın "hele şükür satıldı"ya döndüğünü gördüm. Şaka gibiydi. Adama mesaj attım satılmadıysa talibim diye, sadece o gün üç ayrı kişi daha almak istemiş. Kısfmet.

Yani o aleti kaçırdım, şimdi yine ucuz bi ufaklık bulursam atarinin içine onu yerleştiricem.

Yok bulamazsam atari projesi şu an için yalan.

Başlıyalım.

Uzuuuuun zamandır blog yazmıyorum. Neden?

1-Zamanım yok.
2-Zamanım olduğunda gerzek gerzek forum gezmek hoşuma gidiyor.
3-Evde olup zamanım olduğunda house izliyorum, daha eylenceli geliyor klavyeye abanmaktan.
4-Ceren de blog yazmıyor.

gibi gibi.

Ama aklımdaki her konuda buraya başlık başlık updatelerde bulunayım ki, hem okumak isteyene konu olsun, hem de tarihte kalmış olsun.

Ceren burda 25 Nisan 2009 Cumartesi

Eyooooo

Üşeniyorum 24 Nisan 2009 Cuma

Yazacağım çok konu var;

-Atari nasıl gidiyor onu yazıcam.
-Geçen hafta bit pazarında olan bitenler ve ganimetlerim.
-Ceren geliyo yarın.
-House'a başladım, aklım çıktı.
-Ubuntu Jaunty Jackalope çıktı bugün.
-Boyun fıtığım azdı, durdurmuyor resmen yerinde.
-Odamı dağıta toplaya bi hal oldum.
-Mesleki programlar için Vista'ya dönmek zorunda kaldım ühüh.
-Ve çok yorgunum, manen.

Hepsine dokunucam işalla.

Blackberry'den blog yazmak 16 Nisan 2009 Perşembe

Bakalim oluyo muymus deniyelim. Cok heyecanliymis.
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Of of

Buraya yazmam gereken ve/veya yazmak istediğim sekizyüzbin tane şey var ve üşeniyorum.

Mert ve Ben / 14.04.09 14 Nisan 2009 Salı

Atari 2600 Mod.

PC Donanımına olan ekstra düşkünlüğüm bugün sevgili arkadaşım Zeynep tarafından "odan vatan bilgisayar gibi" diye dillendirildi. Baya güldük. Odamda en son C2D ve AMD 4200+ x2 olmak üzere iki pc vardı. AMD'yi HTPC yapmıştım, gül gibi geçinip gidiyorduk.

Sonra ne zamandır donanıma para harcamadığımı farkettim, şeytan dürttü. Atom işlemcilerine intel'in kafam takılıyodu ne zamandır. Ben atom'a geçerim, HTPC yaparım atom'u, düşük güç tüketimi olayına girerim, hem de TV'nin altında güzel durur dedim. Araştırmaya başladım. Elemançonun biri, izmirli hem de ZOTAC mini itx kart satıyomuş bi iki ay önce, 100 liraya hem de. Onları kaçırmışım. Ben de sıfır intel atom aliim dedim. Intel D945GCLF2 ATOM Mini-ITX aldım. Çift çekirdekli olduğundan mütevellit 720p'de problem çıkarmaz dedim. Yine de emin olamıyordum almadan önce. Baya bir forum gezdim, CoreAVC forumlarında 720p ile kasmadığını okudum rahatladım. Sonra sözlükten de atom'un 1080p bile oynattığını gördüm CoreAVC sayesinde. Tamam dedim.

Kasa konusunda kararsız kalıyordum baya. Çok ufak hoş bi kasa olsun istiyordum. Ama mini-itx kasaları 100 dolar + kdvden başlıyor ülkemizde. Yine de gözümü karartıp alacaktım ki, DC to DC converter ile çalıştırabileceğimi öğrendim anakartı. Aklım çıktı tabi. Bu, bir 2.5" disk, bir anakart ve bir dc2dc sığdırabildiğim her yere bir PC sığdırabilmek anlamına geliyordu. Mini itx kasa almaktan vazgeçip nereye sistemimi sığdırabileceğimi, ayrıca nereye sığdırsam anlamlı güzel bişey olabileceğini düşünmeye başladım.

Burda bi parantez açalım. Çoğu çocuğun aksine (veya çoğu çocuk gibi mi diyeyim, ama yok lan çevremde herkesin en az şu sayacaklarımdan bitanesi vardı) ne commodore 64'üm, ne amiga 500'üm, ne NES'im, ne Sega Mega Drive'ım olmamıştı benim. İlk iki tercihimi kazanmam halinde Anadolu Liseleri sınavında (O zamanlar anadolu liseleri sınavlarında üç tercih yapılırdı) bana PC veya Amiga alınacağı sözünü vermişlerdi annemler. 85 net ikinci tercihim olan 60. Yıl AL'ye sokmayınca beni, amigam da olmadı. Yani Orta 2'de bana bir Pentium 100 alınana dek, bilgisayar ve aterilerle olan temasım, ilkokul 4 yazında, yaniiiiiii 9buçuk-10 yaşında alınan Atari 2600 - Kara Kutu oldu. Bu arada alınan kara kutu ülkede reklamları yapılan Atari 2600 de değildi sanırım. Kasası aynı elbette ama bakalit malzemeden yapılma, daha dandik kasalı bir şey idi. Ama benimdi efenim. Sünnet hediyesi olarak alındı bana o alet. Sonra iki üç sene götürdü. Joystick parçaladım, içini açtım, metallerine basarak oynadım, miniş parmak uçlarım nasır bağladı. Yaa.

Evet, hayatımda iz bırakmış ilk teknolojik aleti bu şekilde anlatabilirim. Atari 2600, ama aslında Atari 2600 değil. Ruhu Atari 2600. Ama dış yapısı daha dandik. Ele daha dandik geliyor, görünüşü daha dandik kesinlikle ama sonuç itibarıyle bi ateri. Atari marka olmasa da. Şööle diim, tam bi "travesti" :)

Bit pazarı postumda var, bulduğum Atari, aman allaaam, bana alınan dandik ataridendi. Yani ben şööle bişiye mi yapıcam derken:












şööle bi atarim oldu. Ki işte, 10 yaşında sahip olduğum aletin aynısıdır.



















Bunun, daha doğrusu toplayacağım HTPC m-itx sistemin içine girecek olan şeyleri öncelikle şu şekilde düşünmüştüm:

-Mini-ITX anakart.
-2.5" HDD (sata)
-Slim yapıda DVD Writer
-DC2DC Converter
-Kart okuyucu, Uzaktan kumanda sensörü falan.

Önce 2.5" HDD'den vazgeçtim. Boyutundan başka avantajı yoktu, fiyat ve rpm dezavantajı vardı üzerine. Bu da benim gibi kısıtlı bütçe ayırmış bi genç için fiyat bakımından, ve kısıtlı performans gösterecek anakart ve işlemcisine yardımcı olması gereken hız ihtiyacı bakımından işime yaramıyordu. Ben de 3.5" harddisklere döndüm, seagate'in tek plakalı 160 veya 250 gb diskleri işimi görür dedim.

Ardından HDD'yi ve Anakartı beraber sığdırmaya çalışınca kara kutuya, bu alete ayrıca bir DVD Wri'nin sığmayacağını anlamam ile DVD'den vazgeçtim. Bu haliyle, alet internetten indirilen 720 ve 1080p içerikleri hedefliyor gibiydi. Ayrıca sessiz çalışması ve düşük güç tüketimi ile bir torrent istemcisi olarak çalışabilirdi. Ve kurulacak emulatör ile eski 2600 günleri yakalanabilirdi. Üstüne neo geo emulatörleri de iş yapardı hatta.

Bu arada, front end yazılımı olarak MediaPortal kullanıcam bitince. Onu da ayrıca anlatırım.

Hah, kart okuyucu hala mümkün, belki bir şekilde kartuş sokma yerine monte edebilirim, güzel olabilir. Bir de Windows MCE Remote ve klavye seti arayışı içerisindeyim. Onun da sensörü girecek bir yerlere.

Şööle bişiler yaptım dün akşam:














boşluğu gördünüz. Orası aslında sağdaki çıkıntıdan bitanesine sahipti. Ama anakartı yerleştirebilmek için kesmek zorunda kaldım. Ayrıca, atari 2600 kartının üzerinde durduğu kaideleri de kestim.

Çıkan parçalar:















Şu anki planladığım yerleşim:














Değişe de bilir tabi. HDD ile anakart arasındaki boşluğa DC to DC gelecek. sanırım yatay yerleştiremicem, dik duracak. Nasıl olacağını şu an bilmiyorum, görücez.

Sistemi bir tane 50 mm fanla soğutucam, daha doğrusu oluşan sıcak havanın tahliyesini bir adet fanla yapıcam. O konuda da yabancı forumları falan araştırıyorum.

Dediğim gibi, gelişmeler oldukça buralara eklicem. Umarım mini itx ve mod konusunda bişeylerle uğraşan insanlar da denk gelir bu sayfalara.

Bit Pazarı

En son bit pazarına yıllar evvel amcamla gitmiş idim. Yok lan, en son dedikten sonra daha bikaç ay evvel gittim. Ama geç gitmiştim ve yağmur başlamıştı, bit pazarı yalan olmuştu. Ve kurban bayramından bi hafta önce olduğundan aslında bit pazarı kurulan yere hayvan pazarı kuruluydu ve hiçbişey yoktu.

Bu sefer akıllılık ettim, erken gittim, hava fazlasıyla güzeldi, hatta sıcakladım. Yapacağım atari 2600 modu için atari 2600 gerekiyordu bana. Baştan sonra gezdim gezdim ve gezdim, en sonuna geldiğimde buldum, kuzu gibi yatıyodu kara kutu.

Bit pazarında hiçbi zaman ilk söylenen fiyata tamam dememen gerektiğinden (bu bir adettir) pazarlık yapma gereksinimi duydum. Ama çok akıllıca yapmalıydım pazarlığı, çingene gibi de gözükmemeliydim. O yüzden karakutunun joystickleri elime aldım:

+Kaça abi bunlar?
-Atariyle beraber mi alcaksın?
+Heee (Sanki atariyi yeni farketmişim gibi) Oluuur. Kaça?
-5 lira ver siftah olsun süper alet.
+Hee. (Biraz elimde evirir çeviririm) Abi joystickler olmadan kaça?
-Hadi 3.5 olsun. Ama al joystickleri de işte ya 5 ver al.
+Yok abi ihtiyacım yok valla joystickler var (Buradaki skandal mantık hatamı ceren sööledi sonradan, o anki heyecanla saçmalamışım) BAşkasına satarsın. 3 verim mi?
-Ver ver.

Böölece kara kutumu aldım. Adamın verdiği bi torbaya koydum. Rahatlamıştım, artık bit pazarını rahat rahat gezebilirdim.

Bundan sonra şunları aldım:

-Bir adet çinli snoopy.
-Bir adet eli mızraklı snoopy.
-Bir adet kulübesinin üzerinde oturan kurmalı snoopy.
-Bir adet detektif kıyafetli yatar vaziyette snoopy.
-Bir adet snoopyli masa saati (Ceren için, ama baya bi tadil etmem gerekicek)
-Bir adet porselen snoopy (yazık boyaları dökülmüş hep, boyucam.)
-Bir adet okul sırasında uyuya kalmış yavru fil figürü.
-Bir adet pluto kalemliği.

Bi yerden 12 çift çorap 3 lira gibi gördüm, onu aldım. Süper diye. Yarısı defolu çıktı. Çiftleri birleştirince 6 çift çorabım oldu. Galiba.

Kitaplardan aradığım gibi bişeyler çıkmadı hiç. Disney ansiklopedisi arıyodum, bulamadım. Önümüzdeki haftalar için umutluyum gerçi. Terminator figürü bulabilir miyim diye baktım, cık.

Cerenden özenip tuvalete koyarım diye gameboy baktım, çalışır durumda bulamadım. Bulduğumun fiyatını duyduğumda güldüm baya. Baştan skmeye çalışanla pazarlık yapmaya da gerek yok dedim, uğraşmadım.

Atari ile ilgili yaptığım modlamaları fotoğraflayıp koycam buraya. Belki bi türkçe, bi yabancı foruma da eklerim bi yandan. Maksat paylaşım.

Cerenin saatine yaptığım düzeltmeleri ve kendime aldığım porselen snoopy'ye yaptıklarımı da çekip çekip koycam. Oley.

Nisan Ayı Önemli Gün ve Haftalar.

16 Nisan 2009 - Armiş B-Day
18 Nisan 2009 - Opeth Konseri
19 Nisan 2009 - Bit Pazarı
23 Nisan 2009 - Çocuk Bayramı (Ofis kapalı olacak gibi)
25 Nisan 2009 - Belki Ceren gelecek
26 Nisan 2009 - Bit Pazarı

Döndüm.

Nasıl kıvırdım.

Blog yazasım yoktu o an, dünyaya depkiliydim. Ama bişeyler yazasım geliyodu yazmıcam artık dedikten sonra devamlı. Şimdi diyorum ki kıvırayım, aslında blog miadını doldurmamış olsun. Sık sık yazarım gibime geliyo bu gazla ama yazmaya da bilirim bi yandan. Karmaşık duygular içindeyim.

Du bakalım.

ŞOK ŞOK ŞOK!!! 6 Nisan 2009 Pazartesi

Blog miadını nasıl doldurdu. Gelişmelerle hiçbi zaman karşınızda olmıycaz.

D.

Dumdet sevenler için.

Lan bi önceki postta nasıl unuttum. Cuma gecesi Kovadis'teydik. Geç girdik biraz, ceren girer girmez metalchick imajına büründü, ben de yanında metalci kız götürmeye rock bara gelmiş işletme mezunu şovşak genç imajındaydım. Cerenle konser izlemenin özellikle çok sevdiği bi grupsa çalan, grubu mu yoksa kızı mı izleyeceğini bilememe gibi bi dezavantajı var, cümle düşük olduysa pardon.

Gecenin haylaytı ise, cerenin grubun orijinal kadrosundan olmayan vokaliste gidip muhtemelen asla duymamış olduğu bi muhabbeti hatırlatmaya çalışmasıydı. Fotoğrafları da var beraber, istediklerimi yapmazsa buradan açıklarım. Belgeyle gelirim, ki her zaman belgeyle geldim.

Önce Özetler...

5 gün olmuş. 5 gündür blok yazmamışım. Bu 5 günün üçünde cerenciimleydim, aşk yaşıyoduk. Bi gün de hazırlanıyormuşumdur falan.

Neyse, İstanbuldaydım dediğim gibi. Ceren ve yeni saçıyla görüşme imkanı buldum. Saçları şahane olmuş. Yüzünün güzelliği ortaya çıkıyo resmen arkadan toplayınca.

Lost izledik, TSCC izledik, ödevi için kaynak araştırmaları yaptık, atıştık, tartıştık, sarıldık uyuduk. Bana kızgınken bi sürü güldürdüm, sen gidince kötü olcam dedi. Ben de kötü olcaktım biliyodum, ama 2 hafta sonra görüşücez bak dedim. Toparlıyamıyorum bile kafamı şimdi, hep böyle bi ertesi gün boşluğuna düşüyoruz.

Az kaldı neyse ki. Haziranı sayma, 2 ay. Sonrasında rahatlıcaz. O zamana dek bi kaç kez daha yaşıcaz bu ayrılık hüznünü. Şimdi çok edebi bişiler yazasım olsa şey derdim "bir daha birleşmek için ayrılıyoruz" falan fişman. Yok ama. Bööle yazılmak istenmedi bu karakter. (anlayana)

Pazar sabahı bit pazarına gitme hayallerim vardı ama havamızda olmamamız sebebi ile o hayaller yıkıldı. Yerine konuşmak, muhabbet etmek, didişmek, öpüşmek gibi daha verimli hareketlerde bulunduk.

Akşam güldük bi sürü. Cereni güldürmeye çalıştım, muvaffak oldum. Roman yazıyomuş gibi yaptım mesela. Yanaklarımı sıktırmayı yasakladım. Sonra o yasağı kaldırdım, ikinci bahar getirdim ilişkiye.

Giderken ben, arabanın içinden el salladı bana bebek gibi.

Otobüste önümde oturan adam efsane horladı.

Muavin ikram yaparken ben Cerenin ödeviyle uğraşıyodum. Benim önümdeki sıradayken adam, hapşurdum-iki kere. Muavin bana "ne alırsınız efendim?" dedi. Ben "bişey almıcam sağolun" dedim. "Efendim isterseniz size nane-limon yapayım, çünkü ben size söyliyeyim, şifayı kapmışsınız siz" dedi : ))))) Ben de böyle samimi bi çıkışa "istemem" diye cevap vermek prensiplerime ters olduğundan "eh olur bakalım" dedim. Kek pohaça alır mıyım diye sordu, almam dedim.

Sonra nane-limon yapmayı unuttu bana. Safoş. Ben de notebook'un pilini bitirip uyudum zaten. Arada horlama sesleri ile uyandım, çünkü adam diyelim ki 10 desibelle horluyor bir süre, kulağın alışıyor. Sonra bi anda üçbinbeşyüz desibelde horluyor, afallıyosun. Çok fenaydı çok.

Cumartesi baya geç çıktık evden, bişilerle uğraştık hep. (nelerle acaba) Toygar saat 2de bekliyoruz sizi demişti, biz 6da gittik. yarım saat falan görüştük onlarla, ama hasan amcamı görebildim çok mutlu oldum. Cereni de tanıştırdım hasanamcamla, artık yapacak bişey yok alıcam kendisini. Kaybetti beni bırakma hakkını.

Neyse efenim, daha bin türlü detay var ama, cerenin ödevi için tablo bakmak lazım. Onları ayarliim de 1 saat sonra da kaldıriim kızı. Bloguna dün gece ":(" başlık ve içeriğinden oluşan bi post yollamış bi de sadece. Kıyamam ben ona.

Geçicek bebek. Az kaldı.

Haydi bakalım 1 Nisan 2009 Çarşamba

Bu postla beraber bu blog'u sadece çok az kişiye adresini vereceğim blog yapma taahhütünde bulunmuş olucam.

İnsanlar neden olmadıkları bi insan gibi görünmeye çalışırlar ki.

Evlenmişsin, karın seni kötü bi şekilde terketmiş, daha evliliğiniz 6 ayı doldurmadan.

Neden iyi oldu, ahaha süper oldu, sakın evlenme, bekarlık muhteşem bişey ayağı yapıyosun ki?

Tamam, kimse senden gece yastığa kafanı koyduğunda neler hissettiğini anlatmanı beklemiyor. İç huzuruyla da uyusan, ağlasan da geceleri, bunu benle paylaşma zaten. Ama haricini de anlatma bana.

Ha hakkaten öyle hissediyosan ve anlatıyosan, senin ben kafana sıçayım. Denyo.

Keşke

Ceren daha çok blog yazsa. Bi ara uyandığımda üç kayıt birden görüyodum mesela. Çok sevindirici oluyodu.

Gaz

Acayip gazım var blo. Ofiste yalnız olsam yemin ederim pırtliip durcam, şimdi pırtlamalarımı biriktirip 10 dakkada bir WC'ye gidip pırtlıyorum. Yolda bi kısmı kaçıyo falan. Ühühüh.

Bi de dün akşam Didem'i gördüm, "kilo vermişsin" dedi. Danger! Kilo vermedim aslında. 66 kiloyum. Gerçi Didem beni en son sanırım ben 69 kiloyken gördü. Ama şey dedi kilo vermişsin dedikten sonra, "eski kilona mı döndün sen zayıflamışsın çok" dedi.

Didem benim 60 kilo halimi de, 54 kilo halimi de biliyo. Hatta düğününe 54 kiloyken gitmiştim. 69'a çıktığımda sevinmişti çok. 66'yken gördü şimdi, 54 gösteriyosun diyo, iyimser olalım 60.

Demek ki yazın yine baya zayıf göstercem. Acil bi 3-4 kilo almalıyım.

1 Nisaaaaan

Yok be. Tarih öyle diye. Yoksa hayatımda yaptığım en yaratıcı(!) şaka ilkokul dörtteyken nasıl becerdiğimi bilmiyorum, ağlayarak ofise gelip dersanedeki biricik dünya tatlısı öğretmenimin beni dövdüğünü söylemek olmuştu anne-babama. Annem şok olmuş, babam da dersaneyi basmaya hazırlanmaya başlamışken işin boka sardığını farkedip "1 nisaaaaaaan ehere" demiş ve köteği ben yemiştim.

Gece dışarı çıktık emo'yla. Devamında gecenin mertlere takıldık. Sun express yeni dönem hosteslerini mezun etmiş, onun eğlencesi vardı. Kanca çalıyodu. Bu adamlar enteresan adamlar :) Bikaç kere serkanların arkasından çıkmışardı dancın'da. Bildiğin master of puppets, fear of the dark falan, adamlar bar metali çalıyolardı. Dün çıktıkları mekanın ve kitlenin de etkisiyle nasıl bi totoş setlist hazırlamışlar anlatamam. Hele vokalist, o iki metrelik karizmatik vokalist öyle bi maymun olmuştu ki. Yalnız favorim klavyecileri. Eleman acayip eğleniyor sahnede. Never there çalarken sadece o melodiyi çalıyodu, haricinde bi danslar etti geride, izlemesi acayip zevkliydi.

Güzel grup Kanca.

Neyse, gecede hostesler baya güzellerdi. Bi İzmirli olarak güzel kız görmüşlüğüm allaha çok şükür var, ama metrekareye bu kadar çok düşen organizasyonlara pek iştirak etmemiştim bi süredir. Güzel bi göz banyosu oldu. Barney Stinson gibi bi arkadaşım olmasını isterdim eğlenmek için. Tam onluk bi geceydi zira.

Döndük, mide bulantılarıyla başeden cerencim evde beni bekliyodu, keyifsizdi, hem mide bulantısından hem de ben olmadığımdan sanırım. Ne zamandır altyazı bulamadık diye izlemeyi ertelediğimiz ofisi en sonunda izleyebildik, ben bariz güldüm. Çok klas dizi dedim hatta sonra cerene. Ardından da himiyim izledik. 24 yarına kaldı.

Gece rüyalarımı anlatmasam olmaz. Uyandığımda en mutlu olduğum rüyalarım genelde futbolcu olduklarım. Bu gece de Türk Milli takımının forveti olarak italya karşısında 2 gole imza attım. Ama ikisini de kalecileri yumurtladı, sanırım kalelerinde buffon vardı. İşte maç sonrası röportajlar, tezahüratlar falan, allam çok zevkliydi.

Gecenin ikinci rüyasında annanemle farklı bi dekorasyondaki bi ikeada dolaşıyoduk. Annanem "bolero tarzı avize" gördüğünü söyleyip beni oradan oraya koşturuyodu. Ben bolero tarzı avizenin ne olduğunu bilmediğimden her gördüğüm güzel avizeye "şu mu? bu mu?" diyodum. Ama annanem koşturuyodu hiçbirini beğenmeyip. Uyandığımda annanemin koşturduğunu hatırlayıp mutlu oldum. Sonra yataktan kalkarken piti piti adımlarla annanem geçti kapımın önünden, günaydın dedi bana da.

Gecenin üçüncü rüyasında onur ve cerenle alaçatıda idik. Balık tutma yarışması vardı, biz de izleyici olarak iştirak ediyoduk. İnanılmaz manzaralar görüyoduk, o da baya iç açıcı bi rüya oldu. Ceren'in çantasına notebooklarımı falan sığdırcam diye uğraşıyodum bi ara, ne alakaysa.

Ceren baya beyaz ve güzeldi rüyamda. Güzel kızım benim.

Cuma günü İstanbul yolcusuyum. Dumdet sevenler için Quo Vadis'i izlicez. Heyecanlı diilim, süper fanı olduğum bi grup diil sonuçta. Cerenin heycanını paylaşıyorum daha çok. Bi de bahane ettim konseri aslında biraz da. Yoksa buna gitmiip Jeff Martin'e gitmek isterdim. Ama hem o tarih açısından saçma, hem de o kadar bekliyemicem blo.

Mert bana ucuz bilet ayarlıcak. Ööle dedi.

Sabah babamla annem yine yürüyüşlere başladılar, çok sevindim. Havalar çok güzelleşti izmirde haftabaşından beri. Onlar zaten havalar düzelsin diyolardı başlamak için. Sözlerini tuttular. İkiletmediler. Aferim.

Bugün yoğun bi programım var blo. Balçova Vergi Dairesi'ne gidecek evrakları iyice şekle şemale sokup, imzaları Yalçın'ım Karaca'mdan tamamlatıp müdür yardımcısıyla toplantıya giricem. Gitmişken Hasan Tahsin Vergi Dairesi'ndeki işleri halledicem. KDV İadesi ile alakalı 70e yakın Karşıt İnceleme Tutanağı ve Vergi Dairesi Bilgi Yazısı hazırlıcam. Bunların hepsini şu iki günde halledersem İstanbul'a rahat gider gelirim. Yoksa da rahat gider gelirim gerçi, çok gamsızımdır, panik yok işler yetişir ruh hali hakim oluyo üzerimde genelde. Lakin kurtulmak lazım bu halet'ten.

Bi de akşamları 40ar dakka da olsa ders çalışmaya başlamam lazım. Bunu da gündeme aliim.

Bi de okunacak kitaplar, seyredecek filmler ve diziler var.

Tüm bunları programlayıp sonra cereni görünce "hihi" diyip onla gevezelik etmek en cazip'i geliyor. Gerçi pişman olduğum söylenemez. Uykuyu azaltıp biraz daha sosyal olucam en olmadı. Genç adamım sonuçta. 5-6 saat uyku yetiyor.

Ama ders elzem.

Ceren 31 Mart 2009 Salı

Dünyanın en güzel ismi.

Bugün 30 Mart 2009 Pazartesi

Ya bugün leş gibiydi ha.

Önce 2 gündür beklediğim anakartımın bi gün daha sarktığını öğrendim, neyse ki yarın gelcekmiş Kutay beni yemiyosa. Kutay kim diye sormayın, söyleyemem.

Bugün 3 dönemdir Ar-Ge raporu teslim etmenin son gününden 2 gün önce gelip rapor isteyen bi adam var onla muhataptık yine. Kendini aşıp 1 gün önce geldi adam bu sefer. Babamla oturup haldır huldur rapor yazdık. Rahat bi ofis günü değildi anlayacağınız.

Ama saat 7ye doğru adam da geldi ve bizi çıldırttı. Nasıl bi idiotsa, bilgisayar yüksek mühendisiymiş adam, firefox'u beceremedi ve explorer'lı bilgisayar istedi. Sonra iki rapordaki listeleri kontrol etmeye çalıştı dakikalarca. İşime karıştı, babamın işine karıştı, babama izin vermezdim ama ben boğazlayabilirdim adamı. Sonra saat 7buçuğa kadar raporunu bi sıraya koyamadı. Kargoya yetiştiremedi. Sadece bilgisayar yüksek mühendislerinin akıl edebileceği bi yol buldu, "uçağa versek elden" dedi.

"elden uçağa versek..."

sanki otogar'da muavin'e bi malboro karşılığı balıkesir gar'a mandalin gönderecek bi kasa. manyak adam. alacağın 50bin lira yardım. karşılıksız yardım hem de. sktir git bin uçağa gidiş geliş 100 lira. ayrıca hadi diyelim ki verdin uçağa raporu. esenboğa'dan tübitak'a kendi kendine mi gidecek o rapor.

orda artık tutamıyodum ki kendimi saat 8 oldu, adam gitmek zorunda kaldı, biz de tabi, zira paykoç plaza kapanıyodu.

eve geldim. annanem bizde. düştü yazık dün başını yardı falan. bizde kalcak bi süre. yaşlandı tabi artık. ama ayağı kaymış ıslak taşta babannemden kendi evine yürürken. yoksa durup dururken düşen bi yaşlı henüz değil. hatta zeytin toplarken köyde baya hakimmiş öyle engebeli yerlerde yürümeye. kızı çekmemiş ama kendisine (Annem). en son baya berelemişti kendini safoş.

neyse yemekte geçen milli eğitim bakanlığının sitesindeki saçmalıklarla alakalı haberler çıktı ya, onun konusu açıldı. babam şey dedi, gastede yazıyomuş. "adam evde karısını dövüyomuş, kapı çalmış, karısını dövmeyi bırakmış. neden?"

bu meb'in sitesindeki bilmece bulmaca rezaletinden bi muhabbet. işte adamın karısını dövmesi falan.

ben cevabı bildiğim için (çünkü eşşek sudan gelmiş) yüzümü astım. iğrenç gelmiş bi muhabbet zira bu bana taa liseden beri. annanem ise

"kapıya bakmaya gitmiş çünkü" dedi.

bunun üzerine baya güldüm. kadın zaten pamuk gibi. en düz şekilde en doğru en mantıklı cevabı verdi.

niye bırakmış kadını dövmeyi? e kapıya bakmaya gitmiş. kim? ataerkil aile yapısında adam da baksa karısı da baksa ki karısı bakar, sonuçta o dayak durmuş hocam. budur. hala iğrenç espri anlayışınıza alet etmeye çalışıyosunuz şu temiz anadolu insanını.

neyse.

şimdi de ceren'i bekliyorum bakalım. bloglara tema seçicez. parfümüne devam etmeye karar verdi. ben de bi geek blog'u devam ettiricem bi yandan. çünkü an oluyo ki çok enteresan çözümleri yakalıyorum bişeyleri araştırırken bazı konularda. aranınca çıksın o tip şeyler.

devam ederim.

Chatlog #3 28 Mart 2009 Cumartesi

maresias:
-ben de alternatif sosyopat
-memnun oldum
-şimdi duş almalıyım..çok düşündüm yoruldum puf
Deniz:
-duş das
-hadi bakalım ozan
-gusül abdestini de al
maresias:
-içinde abd geçen hiçbişeyi almayız
-biz türküz
Deniz:
-:D
-puhahaha
.
.
.
-yavlum
-ben maç izliim o zaman
-maçtan sonra buluşuruz burda olur mu
-5 dakka sonra başlıcak
maresias:
-tamam ara ara sölersin ne alemde maç die
-:D
-byebye
Deniz:
-anam
-zuhahahaha
-lan ozan
-ben cerene sööledim onları
-gerçi
-baktım da şimdi
-çok farklı konuşmamışım
maresias:
-unisex olmuş
-boşver
-görüşürüz maçtan sonra yarraam
-hehe biraz maskülenleştirelim

Tatam tam tatam.





Ahahaha 27 Mart 2009 Cuma

Halı saha

Bizim efsane bi halı saha takımımız vardı. Buca Juniors.

Şööleydi kadro:

Onur ve Yetkin Ertopuz kardeşler (De Boer kardeşler tandansı)
Deniz Can Karaca
Göktürk Mert
Toygar Ünveren
Çağlar Özkan

Onur Ertopuz (GK)

Deniz Can Karaca (D) Yetkin Ertopuz (D)

Göktürk Mert (M) Toygar Ünverenhen (M)

Çağlar Özkan (F)


Bu kadroyla maç kaybetmedik. Çağlar hayvanatı (ki kendisi benim okuldan-bölümden arkadaşımdır, okul sonrası memleketi aydında imitasyon tekstil işine girmiş, askerdeyken abisi dükkanını batırmış, dönünce dükkanı bi süre çalıştırıp borçlarını kapamış, sonra da vakıfbank'a müfettiş yardımcısı olarak işe girmiş bi adam. allahü teala bi kapıyı kapayıp diğerini açıyo işte) acayip bi son vuruş tekniğine sahipti. Yerden soktuğunu görmedim topu kaleye, doksana takardı genelde. Toygar da öyle. Göktürk de. Biz de yetkinle defansta iyiydik. Onur da acayip bi kaleciydi, gözüpek falan.

Şimdiki kadronun kalecisi belli diil. Arada ben kaleye geçip Cordobacılık oynuyorum. Eğlenceli oluyor. Ama düzenli maç yapamıyoruz malesef. Yapsak keşke.

Bugün

Bugün yattım blo. (Bloguma blo demeye karar verdim, bro gibi samimi bi havası var ama tamamen de kişileştirilmemiş)

Tüm gün yattım ofiste, zira iş yoktu. Verilmesi gereken cevaplar ve evraklar var vergi dairelerine, hepsi hazır, haber bekliyordum paso. Bi taraftan da işalla bugün arayıp "hadi" demezler diye dua ediyodum çünkü çok rahatım yerindeydi. Kestirip uyanıp sözlük okuyodum, forumlara girip çıkıyodum.

Last.fm paralı oluyomuş bu arada. Neyse, veririz parasını gerçi.

Ha işte sonra, öğleye doğru midem süper bulanmaya başladı ki midem ne zamandır bulanmıyodu. Tuvalete girdim çıktım fayda etmedi. Ben de çok normal bişeymiş gibi eczaneden emedur iğnesi aldım ve sağlık ocağının yolunu tuttum. Doktor moktor görmeden hemşireye "bunu vurcakmışsınız" dedim. Vurdu kadın. Çok mu bulanıyo diye de sordu hatta. Hee dedim.

Hızlı kesti ama sağolsun. Ordan çıkıp merti aradım, canım sıkılmıştı çünkü. Yemeğe çıkıyolarsa yamaniim diye. Çıkıyolarmış. Gittim sun express'e. Ev yemeği yapan bi yere gittik, fena diildi. Mert logmein.com için teşekkür etti bana. Iyy. Bak yine.

Neyse, sonra geri döndüm ofise. Helikopteri bulmuşlar ama ölmüş herkes.

Onur'la mailleştik, haftasonu Bilgeyle çeşmeye gidiceklermiş. Aklıma sonradan geldi. Sen oy kullanmıcak mısın dedim. Kullanmıcam çeşmede olcam dedi. Fazla üzerine düşmedim, sadece "sen liboşun bayrak tutanısın, önde gidenisin" dedim. Cevap gelmedi. İlerde yol mol belediye hottiri dottiri dicek olursa kafasını sikerim. Daha güzel olur.

Aldığım fırın torbalarını kullanmadığımı farkettim, mısır yapıcam diye almıştım halbuki. Gerçi mısır da yapmadım o zamandan beri. Bu akşam yapiim olmazsa. Ofis düştüyse onu da indiriim, Cerenle izleriz gece.

Halı saha yapıcaktık belki, Oğuz aradı, gidememiş yer ayırtmaya. Zaten çok kısıtlı zamanda ayarlamasını istemiştim ondan, becerememesi normal. Gitse bile yer bulamıcaktı muhtemelen, cuma 23:00-24:00 halı sahanın prime time'ıdır.

Firefly izlicem bugün. Çok güzel dizi.

Anakartın iyisini arayan adam

Devir değişti ya. Sözlükte vardı başlık, "bütün bir ömrü iyi beyaz peynir peşinde geçirmek" diye. Şööleydi nazmiye demirel'in entrysi:

"çok severim ben bu amcaları. beyaz peynir konusunda çok hassas olurlar ve her yerden beyaz peynir almazlar. ama buldukları yerleri de sürekli değiştirirler. bir dönem köşedeki bakkal süper olur, sonra bozar. bir dönem köşedeki süpermarket iyidir ama bir süre sonra mandırayı değiştirdiğinden orası da bozar. bir ara arka sokakta bir peynirci açılır, bir-iki ay oraya devam edilir. sonra orası da kesmez. bütün bir ömür kahvaltı sofrasında beyaz peynir kritik ederek geçer ve aslında hoş bir durumdur bu. çünkü beyaz peynir hakikaten önemlidir ve iyisi süper olur."

ben de kendimi böyle hissediyorum. ne bitmez çilem varmış şu anakarttır işlemcidir kasadır bunlarla. Gerçi hakkımı da yemiim lan. O kadar da bahsetmiyorum millete. Kendi başımayken araştırmaktan zevk aldığım şeyler bunlar daha ziyade. Ama biri bir konuda (bunlarla ilgili bir konuda) bişeyler diyecek olsun, susmamacasına konuşabilirim. Mesela Radeon 9550'nin aslında underclock edilmiş 9600xt olduğunu, kıvamında yapılacak ayarla baya bi dolaresten kurtulacağını söyleyebilirim birine, söyleyebilirdim yani, eğer yıl 2006 ve radeon 9550+9600xt hala üretiliyor olsaydı. Ama hala bunun ekmeğini yiyebilirim uygun ortamda.

geforce 6600'ün çok şahane ekran kartı olduğunu, vallaha ne zamandır ööle tatmin edici kart gelmediğini de söyliyebilirim dost meclislerinde.

xbox mı ps3 mü muhabbeti olduğunda umarsızca fiyat performans karşılaştırması yapabilir, karşı tarafı xbox'a şartlıya da bilirim.

daha bin tane şey yapabilirim ama geriye dönüp baktığımda kendime gıcık oluyorum. 9600xt ne ya.

Lan?

Farkettim de... Ne kadar boş bi yaşanmışlık, pis bi hayat.

Bak şimdi blog'a bak: "Gittim 6lı kutu kola aldım".

Bunu yazmışım ya. Hadi blog'u kimsenin okumadığını-okumayacağını varsaysam, ben okumaktan sıkıldım blog'u.

6lı kutu kola ha. Vay be. Çerez tabağı varmış bi de yanında. Bak bak bak.

Neyse.

Bir sürü bilgisayarımdan (İki notebook, bir masaüstü ve bir HTPC) HTPC olanını dün gece satışa çıkarmıştım. Ekonomik olmasının da etkisiyle rekor sayılabilecek sürede taliplisi çıktı. Yarın kendisinden ayrılıcam. Sattığım adam da bi bilgisayarcıymış Buka'da. Benim almak istediğim iki parça+paraya anlaştık. Karlı oldu baya aslında.

Adamdan bi de kasa istedim, onun toptancılarında yokmuş. Üzüldüm. Çünkü kasayı alayım dediğim yer güvenemediğim bi site ve kredi kartı ilen diil havaleyle çalışmak mantıklı. Ama havaleyi de ancak yarın yapabilirim. Bu da demek olur ki kasa iyi ihtimalle pazartesi elimde olur.

Bi de şimdi hükümet %10luk bi KDV indirimine gitti bu tür bilişimsel şeylerde. 1 Nisan'ı bekleyip 200 lira vereceğim parçaya 180 lira vermek de mantıklı bi yandan. 20 lira istanbula git gel parası nerdeyse.

Ööle yapiim evet.

Sabah

Gece uyumadan önce Cerenle konuştum, telefonu kenarı koyarken saate baktım, 2:22 idi.

Hızlı uyumam ve her ortamda uyuyabilmemle bilinirim tamam ama, hayatımda gördüğüm en dehşetengiz rüyayı görüp, hayatımdaki en iğrenç şekilde uyanıp Cerenin sesini duymak için telefonu elime aldığımda saatin 2:29u göstermesi bombaymış.

Ceren açmadı telefonunu. Ben de titreye titreye mesaj attım. Sonra titrememi geçirmek için pencereden dışarı bakmaya başladım (yatağımın içinde), yok mümkün değil geçmiyordu.

Artık kaç dakkada kaç rem atladıysam, kabusumda bir araba kazası oluyor, yardıma koşanlar arabanın içindekini kurtarmak için arabayı parçalıyorlar, parçalarken de içindeki kimse artık onu da parçalıyorlardı. Ama sonra farkediyodum ki parçalanan bendim. Kafamı bacağımı kopardılar yani rüyamda.

Rüyayı baştan hatırlayıp kafamın bacağımın yerinde olduğunu kendimce tasdikledim. Cereni bir daha aradım, tabi ki açmadı.

Sonra uykuya daldım tekrar.

4e doğru telefonumun çalmasıyla uyandım, Ceren arıyodu. Ne konuştuk hatırlamıyorum.

Sabah 7de uyandım. Annemler Milas'a gideceklerdi dayımın bişeyleriyle uğraşmak için. Ben de giyindim, oyalandım, torrent falan koydum dışarı çıktım ofise gidiim diye. Bikaç gündür sokağımızda peydah olmuş dünyanın en komik sokak köpeğini gördüm yine, yavru hala ama çok güzel bişey kerata. Dobermana benziyo biraz. Baktım yolda teyzelerin poşetlere sardığı bayat ekmekleri kokluyo, çöpleri kokluyo. Karnı aç heralde diye pohaça aldım bi tane. Gittim besliim diye. Kokliip kokliip yemedi eşşek. Bak ben de yiyorum diyip kendim birazını yedim, yine geldi kokladı, hayır bi kez ağzına alsa beğenicek, ama yok. Çöpe kafasını sokup ağzını yüzünü mayonez yaptı, çok komik bi görüntüydü. Fotoğrafını çekiim diye blackberry'yi çıkardığım anda yoldan geçen elinde migros poşetleri olan bi amcanın peşine takıldı, poşetleri koklaya koklaya.

Sonra bunları anlatmak için henüz aramamış olan Ceren'i aradım. İlkinde açmadı. İkincisinde açtı, dolmuş bekliyormuş, geç kalmış. Ben bişeyler anlatıcam diye hevesle konuşurken başka bişeylere dikkati dağıldı beni dinlemedi, sonra ses gitti telefonda bi an, gıcık oldum, sonra konuşuruz dedim kapadım.

İş bankasından para çekicem diye 8 tane ayrı atm denedim, hiçbirinde 50 lira dahil yok. Daha da delirdim.

Tansaş'a girdim, karamelli topkek ve 6lı kutu kola aldım ki, kolaların hediyesi kolalı çerez tabağıydı. O yüzden aldım. Heralde ilk kez hayatımda 6lı kutu kola almışımdır.

Sonra Ceren aradı "aramadın?" diye. Süpermiş.

Diziler 25 Mart 2009 Çarşamba

Çağımız teknoloji çağı malum. Bu sayede perşembe akşamları aşk-ı memnu yerine Lost izleyebiliyoruz. Hatta Amerika'daki tv izleyicisi,7-8 dakkada bir verilen reklam kuşakları ile izliyor. Biz 8-10 saat sonra rip grupları sağolsun hd kalitesinde bile izleyebiliyoruz. Şahane.

Buraya kendi izlediğim dizileri gün gün not düşmek istedim.

Pazartesileri boş.
Salı günleri 24 ve How I Met Your Mother düşer, sadece How I Met Your Mother izlenir.
Çarşambaları 24'ü izlerim rahat rahat.
Perşembeleri Lost günü. Belirsiz aralıklarla Scrubs da yayınlanıyor ama, ingilizce altyazıları baya geriden geldiği için Scrubs'ın, ne zaman izleneceği allahlık.
Cuma The Office.
Cumartesileri Terminator: The Sarah Connor Chronicles.
Pazarları boş.

Mad Men başlasa da onu da sokuştursak bir yere. Bir de dizi ihtiyacı belirdi şimdi bende, zira TTSCC bitecek bikaç haftaya. Büyük boşluğa düşücem. Bakalım napıcaz.

Chatlog #2 23 Mart 2009 Pazartesi

(14:31:43) jupiter: ben de bi boka yaramadmm
(14:31:44) Deniz: işalla içindekine bişi olmamıştır amin
(14:31:50) jupiter: bantlarız
(14:31:51) Deniz: yok lan süpersin sen goncu
(14:31:52) fatma: dinimiz aminn:)
(14:31:57) jupiter: japonla olmadı silikon sıkarız
(14:32:19) fatma: hallederiz ya içindekiler kurtulsun daa
(14:32:34) jupiter: dimi
(14:32:44) Deniz: tükürükle tuttururuz
(14:32:46) jupiter: mühim olan can sağlığı
(14:32:57) jupiter: can sağoll
(14:33:14) Deniz: gonca yaaa

Haftasonu neler oldu pt.2 - Pazar

Saat 11'de uyandım. Annemler de uyanmıştı hatta annem börek yapıyodu kahvaltı için, milföy hamurundan. Koştum baktım, fırından çıkarken, üstünde yumurta sarısı yoktu. Çok bozuldum. "Yumurta sarısını unutmuşsun" dedim. Özellikle koymadığını, babamın kokusundan rahatsız olduğunu söyledi. 25 yıldır kokusundan rahatsız olmadığını, şimdi mi rahatsız olmaya başladığını, benim kahvaltıda yumurta sarılı peynirli börek yiyemememin büyük bir haksızlık olduğunu söyledim. Çok yumurta sarısız istiyorsa, başka fırın kullanabileceğini ve iyi valla, niye hep benim zevklerimden feragat edildiğini bilme hakkım olduğunu söyleyerek ağlamaya başladım. Annem bunun üzerine ağzını bir kere açıp kapadı. Sonra kahvaltıda "nasıl güzel olmuş mu?" diye sordu. Ben "yumurta sarılısını tercih ederdim" diyerek somurttum. "Tamam, güzel oğluma yumurta sarılı da yaparım artık" dedi.

Annem çok kıyak kadındır.

Pıtırcık mode off.

Kahvaltıda babam chp mitingine gidip gitmiceğimi sordu. Ben de gitmicem, evde oturup film izlemeyi düşünüyorum bütün gün dedim. Beni apolitiklikle itham etti, ben de ona karşı çıktım. Her zamanki gibi aksiyon dolu bi kahvaltımızı tamamladık.

Portakal olmadığı için portakal suyu sıkamadım ve kahvaltıda uludağ gazozu içtim, küçük şişelerden. Hepsini bitirmeyip odama götürdüm, odamda fıstık eşliğinde devam ettim içmeye. Sonra Ceren'i uyandırdım, heyecanlıydık, terminatör ve the office izlicektik. Annemler arada mitinge gittiler, biz de ttscc izledik. AMAN YARABBİ NE BÖLÜM! Belki de dizinin en sağlam bölümüydü Last Voyage of the Jimmy Carter. Baya etkilendik ikimiz de. Sonra Dinglepop oynadık. Soora ofis izledik, ona da güldük bisürü. Sonra ne yaptık hiç bilmiyorum, gayet oyalandım bilgisayarın başında. Ruffles yedim hep, akşam yemeği olarak da makarna yedim.

Aslında çok boş bi pazar günüydü ama baya dinlendim ve eğlendim.

Böyle tamamen kendi istediklerine ayırdığın bir gün oluyor ya, işte o günü çok seviyorum. Aylaklık sevenler için gelsin: Deniz Can.

Haftasonu neler oldu pt.1 - Cumartesi

En son cumartesi öğlen post atmışım. Olanları hatırlayalım:

Ofiste saat 17:30'a kadar dinglepop oynadım. Baya level atladım. Dinglepop skillerimi geliştirdim. Lakin artık gözlerimi kapattığım anda renkli yuvarlaklar ve dingle'lar görmeye başlama gibi bir yan etkisi oldu. En son Ersin abimin düğünü döneminde üç kuzen günde 14 saat diablo 2 oynadığımız dönemlerde gece gözlerimi kapattığımda health ve mana görüyordum. Benzer bir durum.

Ofisten çıktım, paramın da olması etkisiyle gittim antep fıstığı aldım, lüks, bi kilo. Sonra ordan çıkıp yağız'a gittim. Büyük boy kömürde sandviç yedim, kola içtim bi de. Ama kolamın tamamını bitirmedim. Zararlı olduğu bilincini kendime yerleştirdiğimden beri, mideme gireceğine atılsın diye bi bakışaçım var. Uyguluyorum.

Eve gidince Ceren'in de hala dışarda olmasının etkisiyle internette dolaştım. Eski bölümlerden bi iki dizi izledim, fıstık yedim kola içtim (hypochrisy thy name). Yemek yedim, patatesli köfte. Ceren'i özledim, beni seviyo musun diye mesaj attım. Affirmative'miş. Hoho.

Sonraaa... Maç esnasında ki totem yaptığım için izlemedim yine, 15 dakkada bir falan sözlüğe girip maç skoruna baktım. Maç 1-1 bitti. Saat 10'a kadar oyalandım, dinglepop oynadım yine. Tam hastalık yav.

Sonra Serkanları izlemeye gittim. Ben ne zaman gitsem izlemeye götüm gibi çaldıkları için aramızda öyle bi geyik oluştu, ben gitmiyorum onları izlemeye bu yüzden. Lakin son iki haftadır taş gibi çalmışlar, ortam da şahane patlamış diye ısrarlarına dayanamayıp (özellikle özgür'ünkilerine) gittim. Yolda yağmur vardı deli gibi. Boku yedik dedim. Zira mekana vardığımda da görebileceğim gibi, kimse yoktu. İki haftadır o saatlerde dolu oluyormuş.

Neyse çıktılar. Çalıyolar işte minyonlara, sonra özgür'ün gitarının teli koptu. Hahaha yine cenabetliğimle geldim geyiği yaptık minör bi terslik olduğu için. Sonra orda başladı olaylar.

Verdikleri arada Özgür teli değiştirirken trilyonluk ibanezinin tremolosu yerinden fırladı. Onu onarmakla uğraştı. Sonra sahneye geri çıktılar, Orçun bana "hoşgeldin can" dedi. Güldük. Armağan'a "akıllı ol senin de gitarını s.kerim" dedim. Ona da güldük.

Sonra Serkan'ın zili durup dururken yere düştü. Millet iyice bana bakmaya başladı sahneden. Sonra Serkan'ın kick'i kırıldı. Önündeki drumhead'i tutan kısım. Sonra Orçun şarkının sözlerini unuttu. Sonra Orçun'un mikrofondan ses gelmemeye başladı. Armağan "can allah belanı versin" dedi.

Programın sonunda gecenin kritiğini yaparken kafamdan aşağı bişeyler damladı ardından. Önce Armiş komiklik yapıyo kafama su döküyo sandım. Zira hepsi içerisinde kafama ulaşabilecek kadar uzun olan tek Armağan var. Baktım Armağan'a dönüp, o da yukarı bakıyor. Meğer ikinci katta dancında vodkasını devirmiş safoşun teki. O da aşağı bakıp hasar tespit yapıyodu. Ben (hiç de huyum olmadığı halde ehehe) "napıyosun sen!" diye bağırdım. Çocuk yazık geldi aşağı "ya çok özür dilerim, yapabileceğim bişey var mı" falan dedi en kibar biçimde. Kendimden utandım. "Kaza oldu tabi sen kusura bakma asıl" dedim. "Gel abi silelim" dedi. Dedim "yok koçer, ben temizlerim, sen daha dikkatli ol yeter." "Sağol abi" dedi. "Görevimiz" dedim. Serkan ısrarla "olm git kafanı yıka" diyodu. Ben de "niye lan, alkol diil mi uçar" dedim. Serkan kitlendi sonra.

Neyse sonra mekandan çıktık. Haa unuttum. Serkanlar "are you gonna be my girl?" çalmaya başladığında Gonca "bak bu benim şarkım" dedi. Komik olan benim de o esnada Gonca'ya "bak cerenin şarkısı çıktı" demek için sokulmuş olmamdı. "Hayır benim, hayır cerenin" derken Gonca kendince açıklamaya koyuldu. "Bak long brown hair diyo" dedi. Ee "ceren sarışın mı" dedim. "E big black boobs diyo bak" dedi. Bunu derken de kendinde big boobs olduğunu ima etti. Ben "boobs diil o boots" dedim. Anlamadı. "boots, bot yani" dedim. "Heee" dedi güldü. Sonra şey dedim, "e gonca, hadi big'i anladık, senin memelerin siyah mı". Daha da güldük. Şarkıyı cerene tahsis ettik böylece. Çünkü cerenin uzun kahverengi saçları ve büyük siyah botları var.

Eve döndüm, Cereni uyandırcaktım ve terminatör ve ofis izlicektik. Lakin Ceren uyanmiim yarin izlielim dedi. Canıma minnet dedim. Yattım uyudum.

Danco 21 Mart 2009 Cumartesi

2005 veya 2006dır sene. Bir halı saha öncesi röportaj veriyorum. Nostaljik :)



Danco from Beşiktaş TV on Vimeo.

Chatlog

(10:18:55) (um) Elfe: daha doğrusu çok hoşlnıyorum
(10:19:08) (um) Elfe: onuna londrada buluşcaz
(10:19:17) (um) Elfe: eheheh
(10:20:06) Deniz: londrada nereye buluşuyon sen
(10:20:12) Deniz: daha bakkala gidemiyosun paran yok
(10:20:19) (um) Elfe: hihi
(10:20:33) (um) Elfe: ama aşık olduğum çocuk çok tatlı
(10:20:36) (um) Elfe: konuşuyoruz
(10:20:43) (um) Elfe: en son 7 saat konuştuk
(10:20:44) Deniz: aşk bence özel bi kelime
(10:20:51) Deniz: 7 saat az
(10:20:53) (um) Elfe: ne diyim
(10:20:59) (um) Elfe: hayran kaldığım bebe diyim o zaman
(10:21:07) Deniz: bebe bence özel bi kelime
(10:21:12) (um) Elfe: ahahahahahahah
(10:21:20) Deniz: ben gülmüyorum
(10:21:20) (um) Elfe: hassstayım
(10:21:26) (um) Elfe: sana yanında ceren varken
(10:21:51) (um) Elfe: yanında ceren var bence
(10:21:57) (um) Elfe: :ç
(10:22:11) Deniz: yok yanımda ceren
(10:22:13) Deniz: ceren evinde uyuyo
(10:22:15) Deniz: ben ofisteyim

Çanta olayı

Merve ve Ceren'in postlarını okuduktan sonra ben neymişim be yav dedim. Çanta konusunda diyorum.

Hehe, daha evveliyatında aklıma Ceren'le olan mevzu geldi. Çıkıyo muyduk daha çıkmıyo muyduk emin değilim. Çanta takmayı sevmediğimi söölemiştim. O da "aaaa sevmiyo musuuuun" demişti.

Yazık yavrum meğer çekici buluyomuş.

Şimdi, çanta aslında çok hantal bişey. Ama kullanışlı. Yani hakkaten cüzdan+anahtar+telefondan fazlası ise yanınızda taşıyacağınız, parka falan kullanmıyosanız çanta elzem. Ama hantal. Yani mesela çok param olsa çok zengin olsam, yanımda kitap taşımam. Kitap okuyasım geldiğinde dnra girip o kitabı alırım. 10 sayfa okuyup üniversiteli gençlere veririm, hayır sahibi olurum. Veya notebook için de aynısını yaparım. Gerçi maliyet arttıkça karun olsan dayanamazsın. Çok da mantıklı değilmiş evet. Veya çanta taşımak için adam tutarım. Bu sefer de gözler onun üzerinde yoğunlaşır gerçi çanta taşımak çekici geliyomuş ya :((((((

Neyse zengin olalım bakarız.

Benim çantamda ise (ki kendisini Cerencim aldı, tatlım benim):

1-Notebook
2-Flashdisk (8gb)
3-Flashdisk (1gb)
4-USB kablosu
5-Ofisin anahtarı
6-Ev anahtarı
7-Kitap (yol için ne okuyorsam)
8-Selpak (arada bunu cebime alıyorum gerçi)
9-Kurşun kalem
10-Tükenmez kalem
11-İlaçlar (rennie, supradyn, theraflu forte)
12-Kulaklık
13-Bunu fazladan koydum (şu espriyi oldum olası sevmişimdir)

Çantasız hakkaten acayip kolay yürünüyo bu arada. Bence bi değerlendirelim o olayı. En azından arada bakkala giderken çantasız gidelim :(

Tim Burton'ın Türk Gençliğine Etkileri

Tim Burton'ı severim. Orada bi anlaşalım. Konumuz Tim Burton diil zira. Onu putlaştıranlar. (ne iğrenç, klişe bi giriş oldu, sanki kendimi Atatürk'ün ağzından "beni anlamaklı manlamaklı" şiir yazmaya hazırlanır gibi buldum)

Burtonesk diye bi kavram girdi mi dile, emin değilim. Varsa da allahıma kitabıma sadece türkiyede vardır.

Biri enteresan, masalvari bir film mi çekecek. Tim Burton'ın filmleriyle karşılaştırılır. Bu filmi Tim Burton çekseydi şahane olurdu, şimdi olmamış denir.

Neil Gaiman gibi hayalgücü konu edildi mi kendisini dövebilecek bir adam mı o esnada mevzu. Abi beraber çalışmalılar yaa denir. Ya da Tim Burton'ın kardeşi o aslında ekikiki denir.

Tim Burton o yıl animasyon film mi yaptı. Eyvah eyvah. Corpse Bride gibi dandik bi film de olsa, oskarı hakediyodu ibne akademi ühühühüh diye hakkında yazılır çizilir.

Uykusuz'daki anti klişe timi gibi ben de anti burton timi kurucam yemin ederim. Nerde şu adamı fazladan muhabbete dahil etmeye çalışan var, böbreğine çalışıcaz. Nerde onu başkasıyla kıyaslayan var yerli yersiz, ağzına ağzına vurucaz.

Meraba Merve

Bize blog yazma konusunda farkında olmadan da olsa gaz verdiğin için müteşekkiriz, baya eğleniyoruz son dönemlerde. Selamın için danke. Görüşelim.

Pratik Sinan

Sinan Çetin Praktica Reklamı
(youtube bi açılıyo bi açılmıyo, bu linkten de embed edemedim. bi zahmet tıklayıverin.)

Aha bak şimdi. Şu sinan çetine kişisel yönlerden süper gıcığımdır. Kurumsal yönlerden de gıcığımdır da, konu o diil. Şimdi yazık bu praktica'cılar gitmişler sinan çetin'e bize reklam yap demişler. Sinan da çıkmış almış eline bi kamera ile bi kameraman çocuk. Kendini kilyos sahile vurmuş (sahili ağır salladım) Sonra anlamsız görüntüler çekmiş. Üzerine de beş dakkada yazdığından emin olduğum klişe bi metin kondurmuş. Sonra koymuştur prakticacıların önüne. Adamlar bişey diyememiştir.

Ama asıl olay şimdi geliyor. Bu adam entel mentel gözüküyor, böyle işte ağır adam, karizmatik, yönetmen, sanatçı falan ya. Adamın ofisinde marmaris büfenin, pizza pizzanın broşürleri var halbuki.

Böyle düşününce o sinan çetin metası nasıl da kayboluyor di mi. Adam öğle yemeğinde ofise tam parçalı özel menü söylüyor mesela. Sipariş geç geldi diye adam haşlıyodur. Sonra reklama çıkıp, takım elbiseyle çıkıp, kış gününde sahilde gözüküp bi de hayat çekilmeye değer diyor.

Sinancım bitmişsin sen.

Topitop 20 Mart 2009 Cuma

Yeni topitoptan aldım çilekli, yerken boğuluyodum. Ağzıma da zar zor sığıyo. Ki kocaman bi ağzım vardır.

Ufak çocuklar nasıl yicek bunu belli diil.

Mevlitte 19 Mart 2009 Perşembe


Şööle bi başlık da attım ya helal artık. Dayımın mevlitindeyim, hocalar var okuyolar uzun hava şeklinde. Töbe.

Neyse önümde fırat var bitane, bi sürü de fıratın ezeli rakibi kız var. Melis miydi. Bilmiş fallik hani.

Az önce fırat gibi olan çocuk ki en fazla 20 kilo çekiyodur, benim 1.5 parçasını zar zor yediğim pideden 5 parça yedi, iki de ayran çaktı yanında. Fotoğraf onun.

Bi de bugün akp izmir mitinginin fotoşoklu fotoğrafını gördüm bir yerde. Afişte kullanmışlar. Afişin fotoğrafını çekip sözlüğe akp başlığına koydum. Kendimi yandaş medya gibi hissettim bi an.

Nufuslu adam

Nufus idaresindeyim. Cok kalabalik. AB grubu insan goremedim daha bi de. Evet elitistim, izmir tipi fasistim.

Blackberryden bloguma bisiler postliip sennheiser kulakliklarimla da royksoppun son albumunu dinliyorum. Kool'um yani. Ama az sonra bankodaki teyze/amca bu havami da alabilir. Devlet dairesi sonucta.

At gibi olmus album. AT GIBI OLMUS.

Tricky tricky efsane sarki olmus. Geliyodu bunlar vanlav festivale galiba. Gidelim kesin cero.

Bi de hakan sooledi. Sabah ise gelirken otobuste bi cocuk iphone'unu dusurup kirmis. Ben yaslarinda cocuk. Sonra hungur hungur aglamis. Cok acidi icim.

Yerel Seçim

İstanbul'dayken apolitik mi politik mi olduğunu şu sevgili olarak geçirdiğimiz 16 ay ve arkadaş olduğumuz bilmemkaç yılda henüz tam olarak kavrayamadığım Ceren'le yerel seçimlerle yattık, yerel seçimlerle yattık. Kalkmadık. Hep yattık.

Tayyip o esnada izmir mitingindeydi. Baykal'a laf sokarken "Türkiye'nin yüzölçümü 780bin kilometrekareeeeaa" diye bağırdı. Halbuki 814.578 km2. Ben muhalefetinde olsam adamın "35bin kilometrekareyi kapalı kapılar ardında kimlere peşkeş çektin" diye de bağırırım. "Daha yüzölçümünü bilmiyosun, nasıl yönetiyosun" da derim.

Bence bunu kullansınlar.

Açadam

Eve geldiğimde akşam annemler yoktu, yarın dayımın elliikisi diye annanemlerde programlamayla uğraşıyolarmış. Ben de aç değildim, geldim, durdum, yattım, durdum, Ceren'e trip attım, yattım, kitap okudum, kalktım, triplere devam ettim falan. Sonra karnımın acıktığını farkettim, saat yarımda.

Ceren'in ısrarlarıyla makarna yapmaya karar verdim. Gittim tam suyu koydum, annem "olmaz bu saatte sonra sabah gazım var gazım var diye mızırdıyosun" diye tutturdu. Ceren'e geldim Ceren "olmaz bişeyler ye" diye tutturdu. İki kadın arasında kalan John Connor gibi oldum şerefsizim. Ceren'i Cameron yaptım bu durumda. Ceren'e varım.

Ben de aburcubur zulasını açmak durumunda kaldım. Albeni'nin çokoprensli olanından yiyorum, yanında da süt içiyorum.

Bi yandan televidyon'da şahan'ın konuk olduğu sinevidyon'u izliyorum. Sinevidyon'u yapan yaratan sunan ikilinin yaramaz olduğunu zaten tespit etmiştim de, kendilerini sinefil olarak gören (muhtemelen) ve sinema programı yapacak kadar da kalifiye olduğunu düşünen (yine muhtemelen) insanlar olarak, Şahan'ın Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz filmlerine yaptığı üstü kapalı laf sokmaları onaylar, çanak tutar sorular sormaları not verdirdi bana iyice.

Zaten tombul olan diğerine durup durup hacım diyor. Tam dayaklık.

Gökgürültüsü 18 Mart 2009 Çarşamba

Uyuyodum ben, hayatımda duyduğum en gürültülü 3 gökgürültüsünden birinin gürültüsüne uyandım.

Sonra Goncaya "ne gürledi arkadaş" dedim. Gonca da "hee, duyuldu mu ordan" dedi. Goncayla evlerimizin arası metroyla 15 dakkadır bu arada. Gonca diplomasını almaya çalışan bi mimarlık öğrencisi. Jürisi varmış, beyni pelte olmuş. Geçer ama.

Diploma her eve lazım.

Cihan

Bana ısrarla cihan demeye devam eden çaycı hasan abiye hitap için alternatif isimler düşünüyorum.

Mesela

(Hasan abi çay getirince)-Ayağına sağlık Hüseyin Abi.
+Cihancım adım Hasan
-E abi benimki de Can.

Bu diyaloğu sağlıcak bişi. Ama hüseyin çok alakasız. başka bişey lazım. Bi de kavak yellerinde köpeğe hüseyin dediler diye kanalı basmıştı medineliler.

Vesikalık

Annem ortalığı velveleye verdi nüfus cüzdanımda tckimlik numaram olmadığı için. Oy kullanamıcam diye. En son çektirdiğim vesikalıklar 3-4 senelik, çok dandik. Saçlarım bi acayip, tişörtümün altından amele yanığı falan belli oluyo. Onu koymiim dedim nüfus cüzdanıma. Gittim yeni fotoğraf çektirmek için Foto Ceylan'a.

Çektirdim fotoğrafı, ilk pozda hallettik işi. "Rötuşlu mu olsun" dedi kız. "He rötuşlu" dedim. "Tamam yarın onbuçukta alabilirsiniz" dedi. Bi anlam veremedim zira artık fotoşopla yapıyolar tüm o işleri, fotoğrafı da dijitalle çekmişti. Vardır bi bildiği heralde hemen bi saat sonra oldu mu diye gelmiim diye yarın onbuçuk dedi dedim. Parasını verdim on lira. Tamam.

Bu sabah heyecanla kalktım. Sabah 9da gittim foto ceylana. Kıza "merabaa fotoraflarımı alcam ben" dedim. "Aa ama çıkmadı ki daha onbuçukta gelcekler" dedi. Fotoğraflar onbuçukta nasıl gelir diye düşündüm bi süre. İnternet var, ne biliim. "Tamam" dedim.

Saat onbuçuk olduğunda koştur koştur gittim tekrar, çünkü hemen alıp Ceren uyanmadan mailine yollamak istiyodum güzel çıktıysa. Gittiğimde kız telefonla konuşuyodu. Ben yine "merabaaa fotoraflar" derken kız "daha gelmediler" dedi. Ben de hiç huyum değildir ama "ama bakın benim işim var söyledim ben size saat onbuçuk dediniz onbuçukta geldim, yetişicem daha resmi daireye!" dedim. Kız telefonunun ahizesini kapatıp, "10 dakkaya gelirler beyfendi" dedi. "Peki o zaman" dedim geri döndüm ofise.

Ardından Ceren'i maksatlı olarak saat 11de uyandırmiip 11:15te uyandırdım. Tam fotorafları aldıktan sonra. "Kusura bakmayın" dedi kız. "Ben de devlet işi olmasa" dedim. Niye böyle saçmaladım inanın bilmiyorum.

Ceren beğendi fotorafımı hatta işveli bakmışsın dedi. Bilemedim ben. Fena diil ama fotoğraflar, işveli bakışı bilemedim.

Şimdi de doktorötker pizzası yicem.

Dünyanın en hızlı kaka yapan insanı.

Benimdir kesin.

Uzun kaka yapan, ya da en azından tuvalette uzun kalan bir anne-babanın çocuğu olarak tuvalette zaman geçirmenin olayını pek anlayamamışımdır. Hele tuvalette gazete dergi okumak falan. Nasıl sürüyo o kadar uzun? Bende şöyle oluyor.

1-Tuvalete gir.
2-Yerleş.
3-Gazeteyi aç.
4-Ikın.
5-Ikın.
6-Cup.
7-Cumhurbaşkanı napmış su forumunda? Devamı 17. sayfa diyo. du bakiim açiim. Anam bitti.
8-Taharat musluğunu aç, poponu denk getir.
9-Sil. (popoyu)
10-Toparlan, çık.

Bunları toplasan bende 3-4 dakka sürüyo, kabız veya ishal değilsem. Ki sık olmam.

Tuvalette uzun kalan insanlara özeniyorum. Hele bir de bunu karizma unsuru olarak gösterebilen insanlara ayrı özeniyorum. Mesela adam giriyo 1.5 saat tuvalette. Bu süre onun personnel time'ı (Michael Scott'a selam olsun!). Kimse karışamaz, kimse ona o esnada dokunamaz. Tuvalette adam çünkü. Keyif adamı. Yaşamayı seviyor. Hayatın her anından zevk alıyor.

Ben ise tuvaleti ancak ihtiyacı olduğu zaman kullanan bir makyavelistim. Çok fenaymış.

Tiksindim kendimden.

Artık tuvalete gitmeden yarım saat önce tuvalete gidiyorum dicem. Çıktıktan yarım saat sonra da "of ne biçim rahatladım" dicem. 5 dakkalık işi bi saatmiş gibi göstericem. Yapıcam bunu.

Hayatımda radikal değişiklikler yapıcam böyle.

Deneme 17 Mart 2009 Salı

Ahoy hoy hoy! Göbekistan'a kalkan gemimize hoş geldiniz. Bu gemi o kadar boysuzdur ki asla sallanmaz. Biz denizciler bu gemide seyahat etmeyi çok severiz. Deneme post'u yazmak için de böyle kasarız ki uzun olsun, şekli şemali hakkında fikrimiz olsun blog'un.