Sunday the Fun Day 31 Mayıs 2009 Pazar

"Da best sunday for years."

Sabah yazlıktan dönüp bit pazarına gittim, en abartılı tatminimi bu gidişimde yaşadım sanırım, inanılmaz şeyler buldum. Ceren'e bir M&M dispanseri aldım çok komik bir paraya. Kocaman. Sonra bir sürü biiir sürü snoopy buldum, snoopy koleksiyonum artık kitaplığımın iki rafını işgal etmeye başladı, bakıp bakıp mutlu oluyorum.

Peki bunu son yıllarda tek başıma geçirdiğim en iyi pazarlardan biri yapan şey neydi?

Kitaplığımı düzenlerken bir rulo kat kutusu buldum, odamın her tarafı çeşitli rulo kat tenekeleri ile dolu olduğu için umursamadım, daha doğrusu "bunun içine neleri doldurmuştum, bakiim olmazsa şunları şunları koyarım" diyordum kiii, kapağını kaldırmamla... DAHA TENEKENİN AÇILMAMIŞ OLDUĞUNU FARKETTİM! HİYAA. EVDE YENMEYİ BEKLEYEN BİR TENEKE RULO KAT VAR.

Kendimi Homer'ın kiliseye gitmeyi bıraktığındaki hali gibi hissediyorum, kiliseye gitmeyip tüm gün keyif yaptıktan sonra yerde bir penny buluyordu ve "hayatımın en iyi günü olabilir mi?" diyordu.

The Simpsons izlemeyi özlemişim bir de onu farkettim. Hadi bakalım.

Gün daha da güzelleşebilir mi? Kim bilir? Ben umutluyum.

Heroes Save The World --Again! 28 Mayıs 2009 Perşembe

Evet, kişisel tarihimdeki en fantastik rüyayı gördüm, paylaşmadan olmaz.

Notebook'umu açıyorum, House sezon finalini izlicem diye. Açıyorum ve sanal aleme giriyorum, house'un sezon finaliyim artık (evet). Ve bir robotum. Şu şeylere benziyenlerden, robo sapienslere. Hatta şööle bişey işte tam heh.

Çılgın bir bilimadamını robotuyum ve onun arkasından arabasını kilitleyip (araba kilidi yerinde 6 haneli bir sayı var, şifresini hatırlamıyorum şimdi, hatırlasam sayısal oynıcaktım, ama kapatınca hepsini 0'a getiriyorum.

Kafamı kaldırdığımda bilimadamı gitmiş. Ben de robot robot onu aramaya başlıyorum. Etrafta başka robotlar da var ama onlar kötü robotlar, beniyakalarlarsa öldürecekler. O yüzden gizlice gidiyorum ama ı-ıh onlara görünmemeyi başaramıyorum.

Kendimi bir villanın içine atıyorum, robot olduğumdan alarmı çalıştırmadan içeri girmeyi başarıyorum. İçerde ufak bir köpek resmi var ve sahibinin sesi, şöyle diyor: "Köpeğimi bulun lütfen, aylardır kayıp, onsuz yapamam." Mission objective'imin köpeğini bulmak olduğuna kanaat getiriyorum, ama o da ne? Artık robot değil, düldül'üm. Aradığım köpeğin sureti idefix, ama adı rintintin. Evet.

O esnada etrafımı başka köpekler sarıyor ve beni dişleye dişleye öldürüyolar.

Bir sonraki sahne. Annemler bana yemek ve su getiriyorlar. Artık insanım. Ve adım Jack Bauer. Beyaz sarayda bir davetteyim (beyaz saray denize sıfır ve izmirde) Tüm sosyeteden sıkılıp denizkenarına çıkıyorum. Yukarı kafamı kaldırınca bir sürü ışıklar görüyorum, ateşlenmiş roketlere benziyorlar. "Aman tanrım, judgement day başladı, herkes sığınaklara!" diye bağırıyorum. Terminatöre geçtim burdan da dikkat ederseniz. Başkana öncelik diyorum (Başkan kadın, Alison başkan) Sonra kafamı tekrar yukarı kaldırıyorum nereye düşecekler füzeler diye. Bir anda duman çıkararak bişeyler yazmaya başlıyor. Evet, doğru bildiniz, Heroes Save The World --Again! yazıyorlar. Meğer bunu bana Cerencin kurgulamış. Hahaha diye gülüyor herkes. Ben de hehe çok komik diyorum ama bu durumdan memnun diilim. Herkes hahahaha diye gülerken, gerçekten füzeler düşmeye başlıyorlar. Tesadüf. Dışardaki gizli servis çalışanları ölüyor bir anda, ben içeri koşuyorum, cereni ve başkanı bir odaya kapatıyorum. Az sonra gelicem yanlarına. Dışarı çıkıyorum, bu sefer denize ufak bilyeler yağıyor, kim su üzerindeyse kafalarını delip öldürüyor. Dehşet içinde izliyorum. Sığınağa geri giriyorum, yardım çağırıcam, blackberry'mi elime alıyorum ve cerenin çantasındna bir patlama geliyor. Bebeğimize bişey oldu diye aklım çıkıyor (ceren hamileymiş (&) )ama bişey yok, çantayı açtığımda benim diğer telefonuma bomba yerleştirilmiş olduğunu ve konuşurken patlıcağını benim de öleceğimi anlıyorum, çantadayken patlamış ama. Feci pısıyorum, kahramanım ben, herkes ağzımın içine bakıyor, buradan çıkış yolu bulmalıyım yoksa eninde sonunda buraya girip herkesi öldürecekler. Tam harekete geçecekken, düşmanlar geliyor, tam teçhizatlı askerler, ama aslında robotlar, human tissue var üzerlerinde, bize silah doğrultuyorlar, komutanları olan robot "durun çocuklar, çalışma kamplarında kimler işimizi yapacak yoksa" diyor. Ve John Connor da oluyorum böylece.

Ardından uyanıyorum.

Begüm 20 Mayıs 2009 Çarşamba

Ekşi Sözlük'ün popüler kültüre olan iğrenç etkisi devam etmekte.

Okan Bayülgen'in sözlük histerisi ile birleşince bu, çok pis bir durum oldu ya...

Çok boş bi şekilde para kazanmak bu olsa gerek. Begüm hu ne ya, Ferhat Şirin ne.

Kafalarına sıçtıklaırm.

Olivia Wilde'ye açık mektup. 12 Mayıs 2009 Salı

Ceren'le bi tanışsanıza. Bişey dicekmiş.

İzmir'de 2. şapka devrimini yapan adam.

Kendisi Onur Türkeli'dir.

Korkunç öngörülü bir adam olan Onur, İzmir'de henüz moda olmamış olan "kızların şapka takması" olayını, samimi olduğu birkaç kız arkadaşını gaza getirmek suretiyle başlatmış bi insan (Yıl 1996-97)

Ayrıca kendisi, açılan işletmelerin tahmini batış tarihlerini ±1 hafta sapmayla verebilen bir kişiliktir.

Lisedeyken, üniversitede kuracağı müzik grubunun tarzını "Opeth - Dream Theater arası" olarak belirlemiş, ki o tarihte Dream Theater'ın Falling Into Infinity'si yeni çıkmıştı,lakin biz anca Awake'e kadar gelmiştik. Opeth ise My Arms'ı çıkarmış, dumdet sevenler için geliyordu.

Son durumları ortada. Opeth son albümüyle iyice progressive metal'e kaydı. DT'nin ise yeni albümü alabildiğine Opeth'e benzicek gibi duruyo.

Nereden geldi aklıma bunlar? Sabah Onur'un şapka takmaya zorladığı, lisemizin cool metalci hatunlarından en çillisini banka memuresi olarak gördüm. Şişmişti.

Onur ise İstanbul Audit Scene'inde isim yaptıkça yapıyor.

Sen hep haklı çıktın Onur!

Güneş olayı.

Saat 6buçukta uyandım.

O zaman Paşa'dan gelsin,

Bir ilkbahar sabahı,
Güneşle uyandın mı hiç?
Çılgın gibi koşarak
Kırlara uzandın mı hiç?


Windows 7 yine. 9 Mayıs 2009 Cumartesi

Tamam lan süper çalışıyo.

Yine java çalıştırmaması dışında :(

Güncellendi gibi oldu blog bakalım. 7 Mayıs 2009 Perşembe

Artık biraz daha sık yazarsam olur gibi. Gözümde büyümez en azından blog yazmak.

Evet.

Vista'ya dönüş, Vista'dan 7'ye geçiş.

Windows Vista ile gelen notebook'um, kablosuz ağlara kafasına göre bağlanıp kafasına göre bağlanmıyor, bağlandığı ağlardaki internet bağlantısına kimi zaman güveniyor, kimi zaman da güvenmiyordu. Ömür törpüsüydü.

Starport sürücüleri embed edilmiş modlu Windows XP pro oluşturarak XP kullanabildim bir dönem. Lakin onda da çok sinir bir problem vardı, mouse imleci laglıydı. Grr.

Bir süre ubuntu kullandım dual boot'ta, ubuntu ile gelen OpenOffice hazırlamış oldğuğum binlerce sayfalık Office dökümanını kendi marjinerine uydurmaya çalışıp sayfa düzenlerini skince, eeh uğraşamam dedim.

O esnada Windows 7, beta olup, 7000 sürümüyle nete düştü. İndirdim, haftalarca sıfır problemle kullandım, çok mutluydum. Sadece java kullanamıyordum. Java kullanamamak da bazı mesleki programları kullanamama anlamına geliyordu. Bir süre sonra pes ettim.

Tekrar ubuntuya döndüm, office'i yarım yamalak kullanmaya dahi razıydım. Lakin mesleki programları kullanamamaya devam ettim.

Vista SP1'e güvenip Vista'yı geri kurdum. Hakikaten günlerce süren güncellemeler ve en son SP1 update'ini indirip kurmasından sonra oldukça problemsiz bir tecrübe yaşamaktaydım.

Jaunty Jackalope çıkınca, Vista'altına ubuntu kurup bir süre dual boot kullandım. Bir önceki postta dediğim gibi, 9.04 kendinden nefret ettirdi, Karmic Koala gelinceye kadar kenarıkoydum.

O esnada Windows 7, RC oldu. 7100 sürümü geldi yani. Oley deyip indirdim, kurdum.

Tekrar bağlantı problemleri yaşamaya başladım. Dün maç izlemeye başlamazdan önce internete bağlı kenarda duran notebook, kendisine 30 dakika dokunmayınca kendini askıya aldı, geri açtığımda bütün bir gece internete bağlanmadı. Desktop'ım bağlanıyordu, notebook'um, ı-ıh.

Driver CD'sini bulamadım, belki kablosuz driverlarını yenilemeliyim diye düşündüğümden kurayım demiştim (ki 7000 sürümünde böyle bir gereksinim duymamıştım)

Ofiste bağlandı internete neyse ki arkadaş. Ama eve gidince bağlanamayacağımdan korkuyorum.

Sonuç şu, işalla Microsoft 7000'den 7100'e yürürken güzel bişeyi boka çevirmemiştir, umarım Windows 7'nin sonu da Windows Vista gibi olmaz.

Ubuntu 9.04 - Jaunty Jackalope

Ekşi'ye yazdığımından aynen kopipeyst:

"packard bell pg45 notebook'um için abisi ibex'in aksine, oldukça kötü bir out of box tecrübesi yaşatmış, ne tr klavyeyi, ne webcam'i, ne fn tuşlarını tanımış, üstüne üstlük trackpad'de atlamalar yapmakta. sonuç, intrepid ibex'e dönüş. ekimde gelecek koala'ya bakıyoruz, zira hardy de çok problemliydi, ama ibex'te hemen hepsi giderilmişti. aynı şeyi 9.10 için de bekliyorum."

Happy Tree Friends Mutluluklar Ülkesi'nde.

Şahane;

Güzel Sanatlar Oyuncuları adlı Tiyatro Topluluğunun, Mutluluklar Ülkesi adlı çocuk oyununun afişi:

Dr. House

Cerenin aylardır izlediği house'a ben de başlayıp kısa süre içerisinde 4. sezon ortasına geldim.

Kusursuz dizi. Gregory House, TV tarihinde yaratılmış en müthiş karakterlerden biri. Yanındaki karakterler de harika. Cuddy ve House, Wilson ve House ilişkileri süper eğlenceli.

Tabi dizinin tek olayı eğlence değil. Draması falan da yerli yerinde.

(herkesin bildiği şeyleri anlatan özelliksiz post'u daha fazla uzatmayayım)

Ceren'in İzmir Seyahati

Meraba. Ben Ceren.

25-26 Nisan tarihlerinde hayat kurtarıcı iki gün geçirdim Denizcanın yanında.

Gezdik, uyuduk, 30 saniyeye gittik, izmir tarzı votka fındık içtik. Çok sevdik birbirimizi.

Denizcanı çok beyeniyorum.

The Temple

Jesus Christ Superstar'dan gazla;

"What you see is what you get.
No one's been disappointed yet.
Don't be scared give me a try,
There is nothing you can't buy.

Name your price, i got everything.
Hurry it's going fast.
Borrow cash on the finest terms.
Hurry now while stocks still last."

İzmir Yeşildere Bit Pazarı (Bir bölümü):

Bit pazarları.

Sizinle görüşmediğimiz tarihlerde, üç hafta üstüste bit pazarına gittim.

Her hafta snoopylerle alakalı şeyleri toplayıp geri geliyorum. Acayip şirin bi snoopy koleksiyonum olacak gibi.

Haftaya İstanbul'a gittiğimde ümraniye'deki bit pazarına da gitme planlarım var, cereni gazlayabilirsem. Belki onuroviç de gelir.

Olanlara ait fotoğraflar burda:





Atari nasıl gidiyor?

Gitmiyor. Kısa ve net.

Karşılaştığım fizibıl sorunları çözebildikten sonra bi kere (ki fizibıl sorunları dahi bilmiyosunuz, donanimhaber'e koymuştum, buraya da koymak çok zor geliyo, nasıl da döndüm dansöz gibi), sıra maddiyatlı çözümlere geldi. Neydi bunlar? Kumanda mumandaya para vermek ve minik güç kaynağını almak.

Lakin sonra Skystar 2 tv kartımı tekrardan kullanmaya karar verince, atari içine kartı sığdırma ihtimali de tamamen ortadan kalkınca, bu projeyi askıya aldım.

Sonra atariyi sadece download bilgisayarı yapma fikri geldi aklıma ve süper heyecanlandım.

Hemen donanimhaber'de 2 aydır satılamayan süper cüzzi, minnacık dandik pc'ye saldırdım.

Foruma girdiğimde bir gün önce "miniminnacık pc, sadece 90 lira" olan başlığın "hele şükür satıldı"ya döndüğünü gördüm. Şaka gibiydi. Adama mesaj attım satılmadıysa talibim diye, sadece o gün üç ayrı kişi daha almak istemiş. Kısfmet.

Yani o aleti kaçırdım, şimdi yine ucuz bi ufaklık bulursam atarinin içine onu yerleştiricem.

Yok bulamazsam atari projesi şu an için yalan.

Başlıyalım.

Uzuuuuun zamandır blog yazmıyorum. Neden?

1-Zamanım yok.
2-Zamanım olduğunda gerzek gerzek forum gezmek hoşuma gidiyor.
3-Evde olup zamanım olduğunda house izliyorum, daha eylenceli geliyor klavyeye abanmaktan.
4-Ceren de blog yazmıyor.

gibi gibi.

Ama aklımdaki her konuda buraya başlık başlık updatelerde bulunayım ki, hem okumak isteyene konu olsun, hem de tarihte kalmış olsun.