Ceren 31 Mart 2009 Salı

Dünyanın en güzel ismi.

Bugün 30 Mart 2009 Pazartesi

Ya bugün leş gibiydi ha.

Önce 2 gündür beklediğim anakartımın bi gün daha sarktığını öğrendim, neyse ki yarın gelcekmiş Kutay beni yemiyosa. Kutay kim diye sormayın, söyleyemem.

Bugün 3 dönemdir Ar-Ge raporu teslim etmenin son gününden 2 gün önce gelip rapor isteyen bi adam var onla muhataptık yine. Kendini aşıp 1 gün önce geldi adam bu sefer. Babamla oturup haldır huldur rapor yazdık. Rahat bi ofis günü değildi anlayacağınız.

Ama saat 7ye doğru adam da geldi ve bizi çıldırttı. Nasıl bi idiotsa, bilgisayar yüksek mühendisiymiş adam, firefox'u beceremedi ve explorer'lı bilgisayar istedi. Sonra iki rapordaki listeleri kontrol etmeye çalıştı dakikalarca. İşime karıştı, babamın işine karıştı, babama izin vermezdim ama ben boğazlayabilirdim adamı. Sonra saat 7buçuğa kadar raporunu bi sıraya koyamadı. Kargoya yetiştiremedi. Sadece bilgisayar yüksek mühendislerinin akıl edebileceği bi yol buldu, "uçağa versek elden" dedi.

"elden uçağa versek..."

sanki otogar'da muavin'e bi malboro karşılığı balıkesir gar'a mandalin gönderecek bi kasa. manyak adam. alacağın 50bin lira yardım. karşılıksız yardım hem de. sktir git bin uçağa gidiş geliş 100 lira. ayrıca hadi diyelim ki verdin uçağa raporu. esenboğa'dan tübitak'a kendi kendine mi gidecek o rapor.

orda artık tutamıyodum ki kendimi saat 8 oldu, adam gitmek zorunda kaldı, biz de tabi, zira paykoç plaza kapanıyodu.

eve geldim. annanem bizde. düştü yazık dün başını yardı falan. bizde kalcak bi süre. yaşlandı tabi artık. ama ayağı kaymış ıslak taşta babannemden kendi evine yürürken. yoksa durup dururken düşen bi yaşlı henüz değil. hatta zeytin toplarken köyde baya hakimmiş öyle engebeli yerlerde yürümeye. kızı çekmemiş ama kendisine (Annem). en son baya berelemişti kendini safoş.

neyse yemekte geçen milli eğitim bakanlığının sitesindeki saçmalıklarla alakalı haberler çıktı ya, onun konusu açıldı. babam şey dedi, gastede yazıyomuş. "adam evde karısını dövüyomuş, kapı çalmış, karısını dövmeyi bırakmış. neden?"

bu meb'in sitesindeki bilmece bulmaca rezaletinden bi muhabbet. işte adamın karısını dövmesi falan.

ben cevabı bildiğim için (çünkü eşşek sudan gelmiş) yüzümü astım. iğrenç gelmiş bi muhabbet zira bu bana taa liseden beri. annanem ise

"kapıya bakmaya gitmiş çünkü" dedi.

bunun üzerine baya güldüm. kadın zaten pamuk gibi. en düz şekilde en doğru en mantıklı cevabı verdi.

niye bırakmış kadını dövmeyi? e kapıya bakmaya gitmiş. kim? ataerkil aile yapısında adam da baksa karısı da baksa ki karısı bakar, sonuçta o dayak durmuş hocam. budur. hala iğrenç espri anlayışınıza alet etmeye çalışıyosunuz şu temiz anadolu insanını.

neyse.

şimdi de ceren'i bekliyorum bakalım. bloglara tema seçicez. parfümüne devam etmeye karar verdi. ben de bi geek blog'u devam ettiricem bi yandan. çünkü an oluyo ki çok enteresan çözümleri yakalıyorum bişeyleri araştırırken bazı konularda. aranınca çıksın o tip şeyler.

devam ederim.

Chatlog #3 28 Mart 2009 Cumartesi

maresias:
-ben de alternatif sosyopat
-memnun oldum
-şimdi duş almalıyım..çok düşündüm yoruldum puf
Deniz:
-duş das
-hadi bakalım ozan
-gusül abdestini de al
maresias:
-içinde abd geçen hiçbişeyi almayız
-biz türküz
Deniz:
-:D
-puhahaha
.
.
.
-yavlum
-ben maç izliim o zaman
-maçtan sonra buluşuruz burda olur mu
-5 dakka sonra başlıcak
maresias:
-tamam ara ara sölersin ne alemde maç die
-:D
-byebye
Deniz:
-anam
-zuhahahaha
-lan ozan
-ben cerene sööledim onları
-gerçi
-baktım da şimdi
-çok farklı konuşmamışım
maresias:
-unisex olmuş
-boşver
-görüşürüz maçtan sonra yarraam
-hehe biraz maskülenleştirelim

Tatam tam tatam.





Ahahaha 27 Mart 2009 Cuma

Halı saha

Bizim efsane bi halı saha takımımız vardı. Buca Juniors.

Şööleydi kadro:

Onur ve Yetkin Ertopuz kardeşler (De Boer kardeşler tandansı)
Deniz Can Karaca
Göktürk Mert
Toygar Ünveren
Çağlar Özkan

Onur Ertopuz (GK)

Deniz Can Karaca (D) Yetkin Ertopuz (D)

Göktürk Mert (M) Toygar Ünverenhen (M)

Çağlar Özkan (F)


Bu kadroyla maç kaybetmedik. Çağlar hayvanatı (ki kendisi benim okuldan-bölümden arkadaşımdır, okul sonrası memleketi aydında imitasyon tekstil işine girmiş, askerdeyken abisi dükkanını batırmış, dönünce dükkanı bi süre çalıştırıp borçlarını kapamış, sonra da vakıfbank'a müfettiş yardımcısı olarak işe girmiş bi adam. allahü teala bi kapıyı kapayıp diğerini açıyo işte) acayip bi son vuruş tekniğine sahipti. Yerden soktuğunu görmedim topu kaleye, doksana takardı genelde. Toygar da öyle. Göktürk de. Biz de yetkinle defansta iyiydik. Onur da acayip bi kaleciydi, gözüpek falan.

Şimdiki kadronun kalecisi belli diil. Arada ben kaleye geçip Cordobacılık oynuyorum. Eğlenceli oluyor. Ama düzenli maç yapamıyoruz malesef. Yapsak keşke.

Bugün

Bugün yattım blo. (Bloguma blo demeye karar verdim, bro gibi samimi bi havası var ama tamamen de kişileştirilmemiş)

Tüm gün yattım ofiste, zira iş yoktu. Verilmesi gereken cevaplar ve evraklar var vergi dairelerine, hepsi hazır, haber bekliyordum paso. Bi taraftan da işalla bugün arayıp "hadi" demezler diye dua ediyodum çünkü çok rahatım yerindeydi. Kestirip uyanıp sözlük okuyodum, forumlara girip çıkıyodum.

Last.fm paralı oluyomuş bu arada. Neyse, veririz parasını gerçi.

Ha işte sonra, öğleye doğru midem süper bulanmaya başladı ki midem ne zamandır bulanmıyodu. Tuvalete girdim çıktım fayda etmedi. Ben de çok normal bişeymiş gibi eczaneden emedur iğnesi aldım ve sağlık ocağının yolunu tuttum. Doktor moktor görmeden hemşireye "bunu vurcakmışsınız" dedim. Vurdu kadın. Çok mu bulanıyo diye de sordu hatta. Hee dedim.

Hızlı kesti ama sağolsun. Ordan çıkıp merti aradım, canım sıkılmıştı çünkü. Yemeğe çıkıyolarsa yamaniim diye. Çıkıyolarmış. Gittim sun express'e. Ev yemeği yapan bi yere gittik, fena diildi. Mert logmein.com için teşekkür etti bana. Iyy. Bak yine.

Neyse, sonra geri döndüm ofise. Helikopteri bulmuşlar ama ölmüş herkes.

Onur'la mailleştik, haftasonu Bilgeyle çeşmeye gidiceklermiş. Aklıma sonradan geldi. Sen oy kullanmıcak mısın dedim. Kullanmıcam çeşmede olcam dedi. Fazla üzerine düşmedim, sadece "sen liboşun bayrak tutanısın, önde gidenisin" dedim. Cevap gelmedi. İlerde yol mol belediye hottiri dottiri dicek olursa kafasını sikerim. Daha güzel olur.

Aldığım fırın torbalarını kullanmadığımı farkettim, mısır yapıcam diye almıştım halbuki. Gerçi mısır da yapmadım o zamandan beri. Bu akşam yapiim olmazsa. Ofis düştüyse onu da indiriim, Cerenle izleriz gece.

Halı saha yapıcaktık belki, Oğuz aradı, gidememiş yer ayırtmaya. Zaten çok kısıtlı zamanda ayarlamasını istemiştim ondan, becerememesi normal. Gitse bile yer bulamıcaktı muhtemelen, cuma 23:00-24:00 halı sahanın prime time'ıdır.

Firefly izlicem bugün. Çok güzel dizi.

Anakartın iyisini arayan adam

Devir değişti ya. Sözlükte vardı başlık, "bütün bir ömrü iyi beyaz peynir peşinde geçirmek" diye. Şööleydi nazmiye demirel'in entrysi:

"çok severim ben bu amcaları. beyaz peynir konusunda çok hassas olurlar ve her yerden beyaz peynir almazlar. ama buldukları yerleri de sürekli değiştirirler. bir dönem köşedeki bakkal süper olur, sonra bozar. bir dönem köşedeki süpermarket iyidir ama bir süre sonra mandırayı değiştirdiğinden orası da bozar. bir ara arka sokakta bir peynirci açılır, bir-iki ay oraya devam edilir. sonra orası da kesmez. bütün bir ömür kahvaltı sofrasında beyaz peynir kritik ederek geçer ve aslında hoş bir durumdur bu. çünkü beyaz peynir hakikaten önemlidir ve iyisi süper olur."

ben de kendimi böyle hissediyorum. ne bitmez çilem varmış şu anakarttır işlemcidir kasadır bunlarla. Gerçi hakkımı da yemiim lan. O kadar da bahsetmiyorum millete. Kendi başımayken araştırmaktan zevk aldığım şeyler bunlar daha ziyade. Ama biri bir konuda (bunlarla ilgili bir konuda) bişeyler diyecek olsun, susmamacasına konuşabilirim. Mesela Radeon 9550'nin aslında underclock edilmiş 9600xt olduğunu, kıvamında yapılacak ayarla baya bi dolaresten kurtulacağını söyleyebilirim birine, söyleyebilirdim yani, eğer yıl 2006 ve radeon 9550+9600xt hala üretiliyor olsaydı. Ama hala bunun ekmeğini yiyebilirim uygun ortamda.

geforce 6600'ün çok şahane ekran kartı olduğunu, vallaha ne zamandır ööle tatmin edici kart gelmediğini de söyliyebilirim dost meclislerinde.

xbox mı ps3 mü muhabbeti olduğunda umarsızca fiyat performans karşılaştırması yapabilir, karşı tarafı xbox'a şartlıya da bilirim.

daha bin tane şey yapabilirim ama geriye dönüp baktığımda kendime gıcık oluyorum. 9600xt ne ya.

Lan?

Farkettim de... Ne kadar boş bi yaşanmışlık, pis bi hayat.

Bak şimdi blog'a bak: "Gittim 6lı kutu kola aldım".

Bunu yazmışım ya. Hadi blog'u kimsenin okumadığını-okumayacağını varsaysam, ben okumaktan sıkıldım blog'u.

6lı kutu kola ha. Vay be. Çerez tabağı varmış bi de yanında. Bak bak bak.

Neyse.

Bir sürü bilgisayarımdan (İki notebook, bir masaüstü ve bir HTPC) HTPC olanını dün gece satışa çıkarmıştım. Ekonomik olmasının da etkisiyle rekor sayılabilecek sürede taliplisi çıktı. Yarın kendisinden ayrılıcam. Sattığım adam da bi bilgisayarcıymış Buka'da. Benim almak istediğim iki parça+paraya anlaştık. Karlı oldu baya aslında.

Adamdan bi de kasa istedim, onun toptancılarında yokmuş. Üzüldüm. Çünkü kasayı alayım dediğim yer güvenemediğim bi site ve kredi kartı ilen diil havaleyle çalışmak mantıklı. Ama havaleyi de ancak yarın yapabilirim. Bu da demek olur ki kasa iyi ihtimalle pazartesi elimde olur.

Bi de şimdi hükümet %10luk bi KDV indirimine gitti bu tür bilişimsel şeylerde. 1 Nisan'ı bekleyip 200 lira vereceğim parçaya 180 lira vermek de mantıklı bi yandan. 20 lira istanbula git gel parası nerdeyse.

Ööle yapiim evet.

Sabah

Gece uyumadan önce Cerenle konuştum, telefonu kenarı koyarken saate baktım, 2:22 idi.

Hızlı uyumam ve her ortamda uyuyabilmemle bilinirim tamam ama, hayatımda gördüğüm en dehşetengiz rüyayı görüp, hayatımdaki en iğrenç şekilde uyanıp Cerenin sesini duymak için telefonu elime aldığımda saatin 2:29u göstermesi bombaymış.

Ceren açmadı telefonunu. Ben de titreye titreye mesaj attım. Sonra titrememi geçirmek için pencereden dışarı bakmaya başladım (yatağımın içinde), yok mümkün değil geçmiyordu.

Artık kaç dakkada kaç rem atladıysam, kabusumda bir araba kazası oluyor, yardıma koşanlar arabanın içindekini kurtarmak için arabayı parçalıyorlar, parçalarken de içindeki kimse artık onu da parçalıyorlardı. Ama sonra farkediyodum ki parçalanan bendim. Kafamı bacağımı kopardılar yani rüyamda.

Rüyayı baştan hatırlayıp kafamın bacağımın yerinde olduğunu kendimce tasdikledim. Cereni bir daha aradım, tabi ki açmadı.

Sonra uykuya daldım tekrar.

4e doğru telefonumun çalmasıyla uyandım, Ceren arıyodu. Ne konuştuk hatırlamıyorum.

Sabah 7de uyandım. Annemler Milas'a gideceklerdi dayımın bişeyleriyle uğraşmak için. Ben de giyindim, oyalandım, torrent falan koydum dışarı çıktım ofise gidiim diye. Bikaç gündür sokağımızda peydah olmuş dünyanın en komik sokak köpeğini gördüm yine, yavru hala ama çok güzel bişey kerata. Dobermana benziyo biraz. Baktım yolda teyzelerin poşetlere sardığı bayat ekmekleri kokluyo, çöpleri kokluyo. Karnı aç heralde diye pohaça aldım bi tane. Gittim besliim diye. Kokliip kokliip yemedi eşşek. Bak ben de yiyorum diyip kendim birazını yedim, yine geldi kokladı, hayır bi kez ağzına alsa beğenicek, ama yok. Çöpe kafasını sokup ağzını yüzünü mayonez yaptı, çok komik bi görüntüydü. Fotoğrafını çekiim diye blackberry'yi çıkardığım anda yoldan geçen elinde migros poşetleri olan bi amcanın peşine takıldı, poşetleri koklaya koklaya.

Sonra bunları anlatmak için henüz aramamış olan Ceren'i aradım. İlkinde açmadı. İkincisinde açtı, dolmuş bekliyormuş, geç kalmış. Ben bişeyler anlatıcam diye hevesle konuşurken başka bişeylere dikkati dağıldı beni dinlemedi, sonra ses gitti telefonda bi an, gıcık oldum, sonra konuşuruz dedim kapadım.

İş bankasından para çekicem diye 8 tane ayrı atm denedim, hiçbirinde 50 lira dahil yok. Daha da delirdim.

Tansaş'a girdim, karamelli topkek ve 6lı kutu kola aldım ki, kolaların hediyesi kolalı çerez tabağıydı. O yüzden aldım. Heralde ilk kez hayatımda 6lı kutu kola almışımdır.

Sonra Ceren aradı "aramadın?" diye. Süpermiş.

Diziler 25 Mart 2009 Çarşamba

Çağımız teknoloji çağı malum. Bu sayede perşembe akşamları aşk-ı memnu yerine Lost izleyebiliyoruz. Hatta Amerika'daki tv izleyicisi,7-8 dakkada bir verilen reklam kuşakları ile izliyor. Biz 8-10 saat sonra rip grupları sağolsun hd kalitesinde bile izleyebiliyoruz. Şahane.

Buraya kendi izlediğim dizileri gün gün not düşmek istedim.

Pazartesileri boş.
Salı günleri 24 ve How I Met Your Mother düşer, sadece How I Met Your Mother izlenir.
Çarşambaları 24'ü izlerim rahat rahat.
Perşembeleri Lost günü. Belirsiz aralıklarla Scrubs da yayınlanıyor ama, ingilizce altyazıları baya geriden geldiği için Scrubs'ın, ne zaman izleneceği allahlık.
Cuma The Office.
Cumartesileri Terminator: The Sarah Connor Chronicles.
Pazarları boş.

Mad Men başlasa da onu da sokuştursak bir yere. Bir de dizi ihtiyacı belirdi şimdi bende, zira TTSCC bitecek bikaç haftaya. Büyük boşluğa düşücem. Bakalım napıcaz.

Chatlog #2 23 Mart 2009 Pazartesi

(14:31:43) jupiter: ben de bi boka yaramadmm
(14:31:44) Deniz: işalla içindekine bişi olmamıştır amin
(14:31:50) jupiter: bantlarız
(14:31:51) Deniz: yok lan süpersin sen goncu
(14:31:52) fatma: dinimiz aminn:)
(14:31:57) jupiter: japonla olmadı silikon sıkarız
(14:32:19) fatma: hallederiz ya içindekiler kurtulsun daa
(14:32:34) jupiter: dimi
(14:32:44) Deniz: tükürükle tuttururuz
(14:32:46) jupiter: mühim olan can sağlığı
(14:32:57) jupiter: can sağoll
(14:33:14) Deniz: gonca yaaa

Haftasonu neler oldu pt.2 - Pazar

Saat 11'de uyandım. Annemler de uyanmıştı hatta annem börek yapıyodu kahvaltı için, milföy hamurundan. Koştum baktım, fırından çıkarken, üstünde yumurta sarısı yoktu. Çok bozuldum. "Yumurta sarısını unutmuşsun" dedim. Özellikle koymadığını, babamın kokusundan rahatsız olduğunu söyledi. 25 yıldır kokusundan rahatsız olmadığını, şimdi mi rahatsız olmaya başladığını, benim kahvaltıda yumurta sarılı peynirli börek yiyemememin büyük bir haksızlık olduğunu söyledim. Çok yumurta sarısız istiyorsa, başka fırın kullanabileceğini ve iyi valla, niye hep benim zevklerimden feragat edildiğini bilme hakkım olduğunu söyleyerek ağlamaya başladım. Annem bunun üzerine ağzını bir kere açıp kapadı. Sonra kahvaltıda "nasıl güzel olmuş mu?" diye sordu. Ben "yumurta sarılısını tercih ederdim" diyerek somurttum. "Tamam, güzel oğluma yumurta sarılı da yaparım artık" dedi.

Annem çok kıyak kadındır.

Pıtırcık mode off.

Kahvaltıda babam chp mitingine gidip gitmiceğimi sordu. Ben de gitmicem, evde oturup film izlemeyi düşünüyorum bütün gün dedim. Beni apolitiklikle itham etti, ben de ona karşı çıktım. Her zamanki gibi aksiyon dolu bi kahvaltımızı tamamladık.

Portakal olmadığı için portakal suyu sıkamadım ve kahvaltıda uludağ gazozu içtim, küçük şişelerden. Hepsini bitirmeyip odama götürdüm, odamda fıstık eşliğinde devam ettim içmeye. Sonra Ceren'i uyandırdım, heyecanlıydık, terminatör ve the office izlicektik. Annemler arada mitinge gittiler, biz de ttscc izledik. AMAN YARABBİ NE BÖLÜM! Belki de dizinin en sağlam bölümüydü Last Voyage of the Jimmy Carter. Baya etkilendik ikimiz de. Sonra Dinglepop oynadık. Soora ofis izledik, ona da güldük bisürü. Sonra ne yaptık hiç bilmiyorum, gayet oyalandım bilgisayarın başında. Ruffles yedim hep, akşam yemeği olarak da makarna yedim.

Aslında çok boş bi pazar günüydü ama baya dinlendim ve eğlendim.

Böyle tamamen kendi istediklerine ayırdığın bir gün oluyor ya, işte o günü çok seviyorum. Aylaklık sevenler için gelsin: Deniz Can.

Haftasonu neler oldu pt.1 - Cumartesi

En son cumartesi öğlen post atmışım. Olanları hatırlayalım:

Ofiste saat 17:30'a kadar dinglepop oynadım. Baya level atladım. Dinglepop skillerimi geliştirdim. Lakin artık gözlerimi kapattığım anda renkli yuvarlaklar ve dingle'lar görmeye başlama gibi bir yan etkisi oldu. En son Ersin abimin düğünü döneminde üç kuzen günde 14 saat diablo 2 oynadığımız dönemlerde gece gözlerimi kapattığımda health ve mana görüyordum. Benzer bir durum.

Ofisten çıktım, paramın da olması etkisiyle gittim antep fıstığı aldım, lüks, bi kilo. Sonra ordan çıkıp yağız'a gittim. Büyük boy kömürde sandviç yedim, kola içtim bi de. Ama kolamın tamamını bitirmedim. Zararlı olduğu bilincini kendime yerleştirdiğimden beri, mideme gireceğine atılsın diye bi bakışaçım var. Uyguluyorum.

Eve gidince Ceren'in de hala dışarda olmasının etkisiyle internette dolaştım. Eski bölümlerden bi iki dizi izledim, fıstık yedim kola içtim (hypochrisy thy name). Yemek yedim, patatesli köfte. Ceren'i özledim, beni seviyo musun diye mesaj attım. Affirmative'miş. Hoho.

Sonraaa... Maç esnasında ki totem yaptığım için izlemedim yine, 15 dakkada bir falan sözlüğe girip maç skoruna baktım. Maç 1-1 bitti. Saat 10'a kadar oyalandım, dinglepop oynadım yine. Tam hastalık yav.

Sonra Serkanları izlemeye gittim. Ben ne zaman gitsem izlemeye götüm gibi çaldıkları için aramızda öyle bi geyik oluştu, ben gitmiyorum onları izlemeye bu yüzden. Lakin son iki haftadır taş gibi çalmışlar, ortam da şahane patlamış diye ısrarlarına dayanamayıp (özellikle özgür'ünkilerine) gittim. Yolda yağmur vardı deli gibi. Boku yedik dedim. Zira mekana vardığımda da görebileceğim gibi, kimse yoktu. İki haftadır o saatlerde dolu oluyormuş.

Neyse çıktılar. Çalıyolar işte minyonlara, sonra özgür'ün gitarının teli koptu. Hahaha yine cenabetliğimle geldim geyiği yaptık minör bi terslik olduğu için. Sonra orda başladı olaylar.

Verdikleri arada Özgür teli değiştirirken trilyonluk ibanezinin tremolosu yerinden fırladı. Onu onarmakla uğraştı. Sonra sahneye geri çıktılar, Orçun bana "hoşgeldin can" dedi. Güldük. Armağan'a "akıllı ol senin de gitarını s.kerim" dedim. Ona da güldük.

Sonra Serkan'ın zili durup dururken yere düştü. Millet iyice bana bakmaya başladı sahneden. Sonra Serkan'ın kick'i kırıldı. Önündeki drumhead'i tutan kısım. Sonra Orçun şarkının sözlerini unuttu. Sonra Orçun'un mikrofondan ses gelmemeye başladı. Armağan "can allah belanı versin" dedi.

Programın sonunda gecenin kritiğini yaparken kafamdan aşağı bişeyler damladı ardından. Önce Armiş komiklik yapıyo kafama su döküyo sandım. Zira hepsi içerisinde kafama ulaşabilecek kadar uzun olan tek Armağan var. Baktım Armağan'a dönüp, o da yukarı bakıyor. Meğer ikinci katta dancında vodkasını devirmiş safoşun teki. O da aşağı bakıp hasar tespit yapıyodu. Ben (hiç de huyum olmadığı halde ehehe) "napıyosun sen!" diye bağırdım. Çocuk yazık geldi aşağı "ya çok özür dilerim, yapabileceğim bişey var mı" falan dedi en kibar biçimde. Kendimden utandım. "Kaza oldu tabi sen kusura bakma asıl" dedim. "Gel abi silelim" dedi. Dedim "yok koçer, ben temizlerim, sen daha dikkatli ol yeter." "Sağol abi" dedi. "Görevimiz" dedim. Serkan ısrarla "olm git kafanı yıka" diyodu. Ben de "niye lan, alkol diil mi uçar" dedim. Serkan kitlendi sonra.

Neyse sonra mekandan çıktık. Haa unuttum. Serkanlar "are you gonna be my girl?" çalmaya başladığında Gonca "bak bu benim şarkım" dedi. Komik olan benim de o esnada Gonca'ya "bak cerenin şarkısı çıktı" demek için sokulmuş olmamdı. "Hayır benim, hayır cerenin" derken Gonca kendince açıklamaya koyuldu. "Bak long brown hair diyo" dedi. Ee "ceren sarışın mı" dedim. "E big black boobs diyo bak" dedi. Bunu derken de kendinde big boobs olduğunu ima etti. Ben "boobs diil o boots" dedim. Anlamadı. "boots, bot yani" dedim. "Heee" dedi güldü. Sonra şey dedim, "e gonca, hadi big'i anladık, senin memelerin siyah mı". Daha da güldük. Şarkıyı cerene tahsis ettik böylece. Çünkü cerenin uzun kahverengi saçları ve büyük siyah botları var.

Eve döndüm, Cereni uyandırcaktım ve terminatör ve ofis izlicektik. Lakin Ceren uyanmiim yarin izlielim dedi. Canıma minnet dedim. Yattım uyudum.

Danco 21 Mart 2009 Cumartesi

2005 veya 2006dır sene. Bir halı saha öncesi röportaj veriyorum. Nostaljik :)



Danco from Beşiktaş TV on Vimeo.

Chatlog

(10:18:55) (um) Elfe: daha doğrusu çok hoşlnıyorum
(10:19:08) (um) Elfe: onuna londrada buluşcaz
(10:19:17) (um) Elfe: eheheh
(10:20:06) Deniz: londrada nereye buluşuyon sen
(10:20:12) Deniz: daha bakkala gidemiyosun paran yok
(10:20:19) (um) Elfe: hihi
(10:20:33) (um) Elfe: ama aşık olduğum çocuk çok tatlı
(10:20:36) (um) Elfe: konuşuyoruz
(10:20:43) (um) Elfe: en son 7 saat konuştuk
(10:20:44) Deniz: aşk bence özel bi kelime
(10:20:51) Deniz: 7 saat az
(10:20:53) (um) Elfe: ne diyim
(10:20:59) (um) Elfe: hayran kaldığım bebe diyim o zaman
(10:21:07) Deniz: bebe bence özel bi kelime
(10:21:12) (um) Elfe: ahahahahahahah
(10:21:20) Deniz: ben gülmüyorum
(10:21:20) (um) Elfe: hassstayım
(10:21:26) (um) Elfe: sana yanında ceren varken
(10:21:51) (um) Elfe: yanında ceren var bence
(10:21:57) (um) Elfe: :ç
(10:22:11) Deniz: yok yanımda ceren
(10:22:13) Deniz: ceren evinde uyuyo
(10:22:15) Deniz: ben ofisteyim

Çanta olayı

Merve ve Ceren'in postlarını okuduktan sonra ben neymişim be yav dedim. Çanta konusunda diyorum.

Hehe, daha evveliyatında aklıma Ceren'le olan mevzu geldi. Çıkıyo muyduk daha çıkmıyo muyduk emin değilim. Çanta takmayı sevmediğimi söölemiştim. O da "aaaa sevmiyo musuuuun" demişti.

Yazık yavrum meğer çekici buluyomuş.

Şimdi, çanta aslında çok hantal bişey. Ama kullanışlı. Yani hakkaten cüzdan+anahtar+telefondan fazlası ise yanınızda taşıyacağınız, parka falan kullanmıyosanız çanta elzem. Ama hantal. Yani mesela çok param olsa çok zengin olsam, yanımda kitap taşımam. Kitap okuyasım geldiğinde dnra girip o kitabı alırım. 10 sayfa okuyup üniversiteli gençlere veririm, hayır sahibi olurum. Veya notebook için de aynısını yaparım. Gerçi maliyet arttıkça karun olsan dayanamazsın. Çok da mantıklı değilmiş evet. Veya çanta taşımak için adam tutarım. Bu sefer de gözler onun üzerinde yoğunlaşır gerçi çanta taşımak çekici geliyomuş ya :((((((

Neyse zengin olalım bakarız.

Benim çantamda ise (ki kendisini Cerencim aldı, tatlım benim):

1-Notebook
2-Flashdisk (8gb)
3-Flashdisk (1gb)
4-USB kablosu
5-Ofisin anahtarı
6-Ev anahtarı
7-Kitap (yol için ne okuyorsam)
8-Selpak (arada bunu cebime alıyorum gerçi)
9-Kurşun kalem
10-Tükenmez kalem
11-İlaçlar (rennie, supradyn, theraflu forte)
12-Kulaklık
13-Bunu fazladan koydum (şu espriyi oldum olası sevmişimdir)

Çantasız hakkaten acayip kolay yürünüyo bu arada. Bence bi değerlendirelim o olayı. En azından arada bakkala giderken çantasız gidelim :(

Tim Burton'ın Türk Gençliğine Etkileri

Tim Burton'ı severim. Orada bi anlaşalım. Konumuz Tim Burton diil zira. Onu putlaştıranlar. (ne iğrenç, klişe bi giriş oldu, sanki kendimi Atatürk'ün ağzından "beni anlamaklı manlamaklı" şiir yazmaya hazırlanır gibi buldum)

Burtonesk diye bi kavram girdi mi dile, emin değilim. Varsa da allahıma kitabıma sadece türkiyede vardır.

Biri enteresan, masalvari bir film mi çekecek. Tim Burton'ın filmleriyle karşılaştırılır. Bu filmi Tim Burton çekseydi şahane olurdu, şimdi olmamış denir.

Neil Gaiman gibi hayalgücü konu edildi mi kendisini dövebilecek bir adam mı o esnada mevzu. Abi beraber çalışmalılar yaa denir. Ya da Tim Burton'ın kardeşi o aslında ekikiki denir.

Tim Burton o yıl animasyon film mi yaptı. Eyvah eyvah. Corpse Bride gibi dandik bi film de olsa, oskarı hakediyodu ibne akademi ühühühüh diye hakkında yazılır çizilir.

Uykusuz'daki anti klişe timi gibi ben de anti burton timi kurucam yemin ederim. Nerde şu adamı fazladan muhabbete dahil etmeye çalışan var, böbreğine çalışıcaz. Nerde onu başkasıyla kıyaslayan var yerli yersiz, ağzına ağzına vurucaz.

Meraba Merve

Bize blog yazma konusunda farkında olmadan da olsa gaz verdiğin için müteşekkiriz, baya eğleniyoruz son dönemlerde. Selamın için danke. Görüşelim.

Pratik Sinan

Sinan Çetin Praktica Reklamı
(youtube bi açılıyo bi açılmıyo, bu linkten de embed edemedim. bi zahmet tıklayıverin.)

Aha bak şimdi. Şu sinan çetine kişisel yönlerden süper gıcığımdır. Kurumsal yönlerden de gıcığımdır da, konu o diil. Şimdi yazık bu praktica'cılar gitmişler sinan çetin'e bize reklam yap demişler. Sinan da çıkmış almış eline bi kamera ile bi kameraman çocuk. Kendini kilyos sahile vurmuş (sahili ağır salladım) Sonra anlamsız görüntüler çekmiş. Üzerine de beş dakkada yazdığından emin olduğum klişe bi metin kondurmuş. Sonra koymuştur prakticacıların önüne. Adamlar bişey diyememiştir.

Ama asıl olay şimdi geliyor. Bu adam entel mentel gözüküyor, böyle işte ağır adam, karizmatik, yönetmen, sanatçı falan ya. Adamın ofisinde marmaris büfenin, pizza pizzanın broşürleri var halbuki.

Böyle düşününce o sinan çetin metası nasıl da kayboluyor di mi. Adam öğle yemeğinde ofise tam parçalı özel menü söylüyor mesela. Sipariş geç geldi diye adam haşlıyodur. Sonra reklama çıkıp, takım elbiseyle çıkıp, kış gününde sahilde gözüküp bi de hayat çekilmeye değer diyor.

Sinancım bitmişsin sen.

Topitop 20 Mart 2009 Cuma

Yeni topitoptan aldım çilekli, yerken boğuluyodum. Ağzıma da zar zor sığıyo. Ki kocaman bi ağzım vardır.

Ufak çocuklar nasıl yicek bunu belli diil.

Mevlitte 19 Mart 2009 Perşembe


Şööle bi başlık da attım ya helal artık. Dayımın mevlitindeyim, hocalar var okuyolar uzun hava şeklinde. Töbe.

Neyse önümde fırat var bitane, bi sürü de fıratın ezeli rakibi kız var. Melis miydi. Bilmiş fallik hani.

Az önce fırat gibi olan çocuk ki en fazla 20 kilo çekiyodur, benim 1.5 parçasını zar zor yediğim pideden 5 parça yedi, iki de ayran çaktı yanında. Fotoğraf onun.

Bi de bugün akp izmir mitinginin fotoşoklu fotoğrafını gördüm bir yerde. Afişte kullanmışlar. Afişin fotoğrafını çekip sözlüğe akp başlığına koydum. Kendimi yandaş medya gibi hissettim bi an.

Nufuslu adam

Nufus idaresindeyim. Cok kalabalik. AB grubu insan goremedim daha bi de. Evet elitistim, izmir tipi fasistim.

Blackberryden bloguma bisiler postliip sennheiser kulakliklarimla da royksoppun son albumunu dinliyorum. Kool'um yani. Ama az sonra bankodaki teyze/amca bu havami da alabilir. Devlet dairesi sonucta.

At gibi olmus album. AT GIBI OLMUS.

Tricky tricky efsane sarki olmus. Geliyodu bunlar vanlav festivale galiba. Gidelim kesin cero.

Bi de hakan sooledi. Sabah ise gelirken otobuste bi cocuk iphone'unu dusurup kirmis. Ben yaslarinda cocuk. Sonra hungur hungur aglamis. Cok acidi icim.

Yerel Seçim

İstanbul'dayken apolitik mi politik mi olduğunu şu sevgili olarak geçirdiğimiz 16 ay ve arkadaş olduğumuz bilmemkaç yılda henüz tam olarak kavrayamadığım Ceren'le yerel seçimlerle yattık, yerel seçimlerle yattık. Kalkmadık. Hep yattık.

Tayyip o esnada izmir mitingindeydi. Baykal'a laf sokarken "Türkiye'nin yüzölçümü 780bin kilometrekareeeeaa" diye bağırdı. Halbuki 814.578 km2. Ben muhalefetinde olsam adamın "35bin kilometrekareyi kapalı kapılar ardında kimlere peşkeş çektin" diye de bağırırım. "Daha yüzölçümünü bilmiyosun, nasıl yönetiyosun" da derim.

Bence bunu kullansınlar.

Açadam

Eve geldiğimde akşam annemler yoktu, yarın dayımın elliikisi diye annanemlerde programlamayla uğraşıyolarmış. Ben de aç değildim, geldim, durdum, yattım, durdum, Ceren'e trip attım, yattım, kitap okudum, kalktım, triplere devam ettim falan. Sonra karnımın acıktığını farkettim, saat yarımda.

Ceren'in ısrarlarıyla makarna yapmaya karar verdim. Gittim tam suyu koydum, annem "olmaz bu saatte sonra sabah gazım var gazım var diye mızırdıyosun" diye tutturdu. Ceren'e geldim Ceren "olmaz bişeyler ye" diye tutturdu. İki kadın arasında kalan John Connor gibi oldum şerefsizim. Ceren'i Cameron yaptım bu durumda. Ceren'e varım.

Ben de aburcubur zulasını açmak durumunda kaldım. Albeni'nin çokoprensli olanından yiyorum, yanında da süt içiyorum.

Bi yandan televidyon'da şahan'ın konuk olduğu sinevidyon'u izliyorum. Sinevidyon'u yapan yaratan sunan ikilinin yaramaz olduğunu zaten tespit etmiştim de, kendilerini sinefil olarak gören (muhtemelen) ve sinema programı yapacak kadar da kalifiye olduğunu düşünen (yine muhtemelen) insanlar olarak, Şahan'ın Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz filmlerine yaptığı üstü kapalı laf sokmaları onaylar, çanak tutar sorular sormaları not verdirdi bana iyice.

Zaten tombul olan diğerine durup durup hacım diyor. Tam dayaklık.

Gökgürültüsü 18 Mart 2009 Çarşamba

Uyuyodum ben, hayatımda duyduğum en gürültülü 3 gökgürültüsünden birinin gürültüsüne uyandım.

Sonra Goncaya "ne gürledi arkadaş" dedim. Gonca da "hee, duyuldu mu ordan" dedi. Goncayla evlerimizin arası metroyla 15 dakkadır bu arada. Gonca diplomasını almaya çalışan bi mimarlık öğrencisi. Jürisi varmış, beyni pelte olmuş. Geçer ama.

Diploma her eve lazım.

Cihan

Bana ısrarla cihan demeye devam eden çaycı hasan abiye hitap için alternatif isimler düşünüyorum.

Mesela

(Hasan abi çay getirince)-Ayağına sağlık Hüseyin Abi.
+Cihancım adım Hasan
-E abi benimki de Can.

Bu diyaloğu sağlıcak bişi. Ama hüseyin çok alakasız. başka bişey lazım. Bi de kavak yellerinde köpeğe hüseyin dediler diye kanalı basmıştı medineliler.

Vesikalık

Annem ortalığı velveleye verdi nüfus cüzdanımda tckimlik numaram olmadığı için. Oy kullanamıcam diye. En son çektirdiğim vesikalıklar 3-4 senelik, çok dandik. Saçlarım bi acayip, tişörtümün altından amele yanığı falan belli oluyo. Onu koymiim dedim nüfus cüzdanıma. Gittim yeni fotoğraf çektirmek için Foto Ceylan'a.

Çektirdim fotoğrafı, ilk pozda hallettik işi. "Rötuşlu mu olsun" dedi kız. "He rötuşlu" dedim. "Tamam yarın onbuçukta alabilirsiniz" dedi. Bi anlam veremedim zira artık fotoşopla yapıyolar tüm o işleri, fotoğrafı da dijitalle çekmişti. Vardır bi bildiği heralde hemen bi saat sonra oldu mu diye gelmiim diye yarın onbuçuk dedi dedim. Parasını verdim on lira. Tamam.

Bu sabah heyecanla kalktım. Sabah 9da gittim foto ceylana. Kıza "merabaa fotoraflarımı alcam ben" dedim. "Aa ama çıkmadı ki daha onbuçukta gelcekler" dedi. Fotoğraflar onbuçukta nasıl gelir diye düşündüm bi süre. İnternet var, ne biliim. "Tamam" dedim.

Saat onbuçuk olduğunda koştur koştur gittim tekrar, çünkü hemen alıp Ceren uyanmadan mailine yollamak istiyodum güzel çıktıysa. Gittiğimde kız telefonla konuşuyodu. Ben yine "merabaaa fotoraflar" derken kız "daha gelmediler" dedi. Ben de hiç huyum değildir ama "ama bakın benim işim var söyledim ben size saat onbuçuk dediniz onbuçukta geldim, yetişicem daha resmi daireye!" dedim. Kız telefonunun ahizesini kapatıp, "10 dakkaya gelirler beyfendi" dedi. "Peki o zaman" dedim geri döndüm ofise.

Ardından Ceren'i maksatlı olarak saat 11de uyandırmiip 11:15te uyandırdım. Tam fotorafları aldıktan sonra. "Kusura bakmayın" dedi kız. "Ben de devlet işi olmasa" dedim. Niye böyle saçmaladım inanın bilmiyorum.

Ceren beğendi fotorafımı hatta işveli bakmışsın dedi. Bilemedim ben. Fena diil ama fotoğraflar, işveli bakışı bilemedim.

Şimdi de doktorötker pizzası yicem.

Dünyanın en hızlı kaka yapan insanı.

Benimdir kesin.

Uzun kaka yapan, ya da en azından tuvalette uzun kalan bir anne-babanın çocuğu olarak tuvalette zaman geçirmenin olayını pek anlayamamışımdır. Hele tuvalette gazete dergi okumak falan. Nasıl sürüyo o kadar uzun? Bende şöyle oluyor.

1-Tuvalete gir.
2-Yerleş.
3-Gazeteyi aç.
4-Ikın.
5-Ikın.
6-Cup.
7-Cumhurbaşkanı napmış su forumunda? Devamı 17. sayfa diyo. du bakiim açiim. Anam bitti.
8-Taharat musluğunu aç, poponu denk getir.
9-Sil. (popoyu)
10-Toparlan, çık.

Bunları toplasan bende 3-4 dakka sürüyo, kabız veya ishal değilsem. Ki sık olmam.

Tuvalette uzun kalan insanlara özeniyorum. Hele bir de bunu karizma unsuru olarak gösterebilen insanlara ayrı özeniyorum. Mesela adam giriyo 1.5 saat tuvalette. Bu süre onun personnel time'ı (Michael Scott'a selam olsun!). Kimse karışamaz, kimse ona o esnada dokunamaz. Tuvalette adam çünkü. Keyif adamı. Yaşamayı seviyor. Hayatın her anından zevk alıyor.

Ben ise tuvaleti ancak ihtiyacı olduğu zaman kullanan bir makyavelistim. Çok fenaymış.

Tiksindim kendimden.

Artık tuvalete gitmeden yarım saat önce tuvalete gidiyorum dicem. Çıktıktan yarım saat sonra da "of ne biçim rahatladım" dicem. 5 dakkalık işi bi saatmiş gibi göstericem. Yapıcam bunu.

Hayatımda radikal değişiklikler yapıcam böyle.

Deneme 17 Mart 2009 Salı

Ahoy hoy hoy! Göbekistan'a kalkan gemimize hoş geldiniz. Bu gemi o kadar boysuzdur ki asla sallanmaz. Biz denizciler bu gemide seyahat etmeyi çok severiz. Deneme post'u yazmak için de böyle kasarız ki uzun olsun, şekli şemali hakkında fikrimiz olsun blog'un.