Ceren burda 25 Nisan 2009 Cumartesi

Eyooooo

Üşeniyorum 24 Nisan 2009 Cuma

Yazacağım çok konu var;

-Atari nasıl gidiyor onu yazıcam.
-Geçen hafta bit pazarında olan bitenler ve ganimetlerim.
-Ceren geliyo yarın.
-House'a başladım, aklım çıktı.
-Ubuntu Jaunty Jackalope çıktı bugün.
-Boyun fıtığım azdı, durdurmuyor resmen yerinde.
-Odamı dağıta toplaya bi hal oldum.
-Mesleki programlar için Vista'ya dönmek zorunda kaldım ühüh.
-Ve çok yorgunum, manen.

Hepsine dokunucam işalla.

Blackberry'den blog yazmak 16 Nisan 2009 Perşembe

Bakalim oluyo muymus deniyelim. Cok heyecanliymis.
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Of of

Buraya yazmam gereken ve/veya yazmak istediğim sekizyüzbin tane şey var ve üşeniyorum.

Mert ve Ben / 14.04.09 14 Nisan 2009 Salı

Atari 2600 Mod.

PC Donanımına olan ekstra düşkünlüğüm bugün sevgili arkadaşım Zeynep tarafından "odan vatan bilgisayar gibi" diye dillendirildi. Baya güldük. Odamda en son C2D ve AMD 4200+ x2 olmak üzere iki pc vardı. AMD'yi HTPC yapmıştım, gül gibi geçinip gidiyorduk.

Sonra ne zamandır donanıma para harcamadığımı farkettim, şeytan dürttü. Atom işlemcilerine intel'in kafam takılıyodu ne zamandır. Ben atom'a geçerim, HTPC yaparım atom'u, düşük güç tüketimi olayına girerim, hem de TV'nin altında güzel durur dedim. Araştırmaya başladım. Elemançonun biri, izmirli hem de ZOTAC mini itx kart satıyomuş bi iki ay önce, 100 liraya hem de. Onları kaçırmışım. Ben de sıfır intel atom aliim dedim. Intel D945GCLF2 ATOM Mini-ITX aldım. Çift çekirdekli olduğundan mütevellit 720p'de problem çıkarmaz dedim. Yine de emin olamıyordum almadan önce. Baya bir forum gezdim, CoreAVC forumlarında 720p ile kasmadığını okudum rahatladım. Sonra sözlükten de atom'un 1080p bile oynattığını gördüm CoreAVC sayesinde. Tamam dedim.

Kasa konusunda kararsız kalıyordum baya. Çok ufak hoş bi kasa olsun istiyordum. Ama mini-itx kasaları 100 dolar + kdvden başlıyor ülkemizde. Yine de gözümü karartıp alacaktım ki, DC to DC converter ile çalıştırabileceğimi öğrendim anakartı. Aklım çıktı tabi. Bu, bir 2.5" disk, bir anakart ve bir dc2dc sığdırabildiğim her yere bir PC sığdırabilmek anlamına geliyordu. Mini itx kasa almaktan vazgeçip nereye sistemimi sığdırabileceğimi, ayrıca nereye sığdırsam anlamlı güzel bişey olabileceğini düşünmeye başladım.

Burda bi parantez açalım. Çoğu çocuğun aksine (veya çoğu çocuk gibi mi diyeyim, ama yok lan çevremde herkesin en az şu sayacaklarımdan bitanesi vardı) ne commodore 64'üm, ne amiga 500'üm, ne NES'im, ne Sega Mega Drive'ım olmamıştı benim. İlk iki tercihimi kazanmam halinde Anadolu Liseleri sınavında (O zamanlar anadolu liseleri sınavlarında üç tercih yapılırdı) bana PC veya Amiga alınacağı sözünü vermişlerdi annemler. 85 net ikinci tercihim olan 60. Yıl AL'ye sokmayınca beni, amigam da olmadı. Yani Orta 2'de bana bir Pentium 100 alınana dek, bilgisayar ve aterilerle olan temasım, ilkokul 4 yazında, yaniiiiiii 9buçuk-10 yaşında alınan Atari 2600 - Kara Kutu oldu. Bu arada alınan kara kutu ülkede reklamları yapılan Atari 2600 de değildi sanırım. Kasası aynı elbette ama bakalit malzemeden yapılma, daha dandik kasalı bir şey idi. Ama benimdi efenim. Sünnet hediyesi olarak alındı bana o alet. Sonra iki üç sene götürdü. Joystick parçaladım, içini açtım, metallerine basarak oynadım, miniş parmak uçlarım nasır bağladı. Yaa.

Evet, hayatımda iz bırakmış ilk teknolojik aleti bu şekilde anlatabilirim. Atari 2600, ama aslında Atari 2600 değil. Ruhu Atari 2600. Ama dış yapısı daha dandik. Ele daha dandik geliyor, görünüşü daha dandik kesinlikle ama sonuç itibarıyle bi ateri. Atari marka olmasa da. Şööle diim, tam bi "travesti" :)

Bit pazarı postumda var, bulduğum Atari, aman allaaam, bana alınan dandik ataridendi. Yani ben şööle bişiye mi yapıcam derken:












şööle bi atarim oldu. Ki işte, 10 yaşında sahip olduğum aletin aynısıdır.



















Bunun, daha doğrusu toplayacağım HTPC m-itx sistemin içine girecek olan şeyleri öncelikle şu şekilde düşünmüştüm:

-Mini-ITX anakart.
-2.5" HDD (sata)
-Slim yapıda DVD Writer
-DC2DC Converter
-Kart okuyucu, Uzaktan kumanda sensörü falan.

Önce 2.5" HDD'den vazgeçtim. Boyutundan başka avantajı yoktu, fiyat ve rpm dezavantajı vardı üzerine. Bu da benim gibi kısıtlı bütçe ayırmış bi genç için fiyat bakımından, ve kısıtlı performans gösterecek anakart ve işlemcisine yardımcı olması gereken hız ihtiyacı bakımından işime yaramıyordu. Ben de 3.5" harddisklere döndüm, seagate'in tek plakalı 160 veya 250 gb diskleri işimi görür dedim.

Ardından HDD'yi ve Anakartı beraber sığdırmaya çalışınca kara kutuya, bu alete ayrıca bir DVD Wri'nin sığmayacağını anlamam ile DVD'den vazgeçtim. Bu haliyle, alet internetten indirilen 720 ve 1080p içerikleri hedefliyor gibiydi. Ayrıca sessiz çalışması ve düşük güç tüketimi ile bir torrent istemcisi olarak çalışabilirdi. Ve kurulacak emulatör ile eski 2600 günleri yakalanabilirdi. Üstüne neo geo emulatörleri de iş yapardı hatta.

Bu arada, front end yazılımı olarak MediaPortal kullanıcam bitince. Onu da ayrıca anlatırım.

Hah, kart okuyucu hala mümkün, belki bir şekilde kartuş sokma yerine monte edebilirim, güzel olabilir. Bir de Windows MCE Remote ve klavye seti arayışı içerisindeyim. Onun da sensörü girecek bir yerlere.

Şööle bişiler yaptım dün akşam:














boşluğu gördünüz. Orası aslında sağdaki çıkıntıdan bitanesine sahipti. Ama anakartı yerleştirebilmek için kesmek zorunda kaldım. Ayrıca, atari 2600 kartının üzerinde durduğu kaideleri de kestim.

Çıkan parçalar:















Şu anki planladığım yerleşim:














Değişe de bilir tabi. HDD ile anakart arasındaki boşluğa DC to DC gelecek. sanırım yatay yerleştiremicem, dik duracak. Nasıl olacağını şu an bilmiyorum, görücez.

Sistemi bir tane 50 mm fanla soğutucam, daha doğrusu oluşan sıcak havanın tahliyesini bir adet fanla yapıcam. O konuda da yabancı forumları falan araştırıyorum.

Dediğim gibi, gelişmeler oldukça buralara eklicem. Umarım mini itx ve mod konusunda bişeylerle uğraşan insanlar da denk gelir bu sayfalara.

Bit Pazarı

En son bit pazarına yıllar evvel amcamla gitmiş idim. Yok lan, en son dedikten sonra daha bikaç ay evvel gittim. Ama geç gitmiştim ve yağmur başlamıştı, bit pazarı yalan olmuştu. Ve kurban bayramından bi hafta önce olduğundan aslında bit pazarı kurulan yere hayvan pazarı kuruluydu ve hiçbişey yoktu.

Bu sefer akıllılık ettim, erken gittim, hava fazlasıyla güzeldi, hatta sıcakladım. Yapacağım atari 2600 modu için atari 2600 gerekiyordu bana. Baştan sonra gezdim gezdim ve gezdim, en sonuna geldiğimde buldum, kuzu gibi yatıyodu kara kutu.

Bit pazarında hiçbi zaman ilk söylenen fiyata tamam dememen gerektiğinden (bu bir adettir) pazarlık yapma gereksinimi duydum. Ama çok akıllıca yapmalıydım pazarlığı, çingene gibi de gözükmemeliydim. O yüzden karakutunun joystickleri elime aldım:

+Kaça abi bunlar?
-Atariyle beraber mi alcaksın?
+Heee (Sanki atariyi yeni farketmişim gibi) Oluuur. Kaça?
-5 lira ver siftah olsun süper alet.
+Hee. (Biraz elimde evirir çeviririm) Abi joystickler olmadan kaça?
-Hadi 3.5 olsun. Ama al joystickleri de işte ya 5 ver al.
+Yok abi ihtiyacım yok valla joystickler var (Buradaki skandal mantık hatamı ceren sööledi sonradan, o anki heyecanla saçmalamışım) BAşkasına satarsın. 3 verim mi?
-Ver ver.

Böölece kara kutumu aldım. Adamın verdiği bi torbaya koydum. Rahatlamıştım, artık bit pazarını rahat rahat gezebilirdim.

Bundan sonra şunları aldım:

-Bir adet çinli snoopy.
-Bir adet eli mızraklı snoopy.
-Bir adet kulübesinin üzerinde oturan kurmalı snoopy.
-Bir adet detektif kıyafetli yatar vaziyette snoopy.
-Bir adet snoopyli masa saati (Ceren için, ama baya bi tadil etmem gerekicek)
-Bir adet porselen snoopy (yazık boyaları dökülmüş hep, boyucam.)
-Bir adet okul sırasında uyuya kalmış yavru fil figürü.
-Bir adet pluto kalemliği.

Bi yerden 12 çift çorap 3 lira gibi gördüm, onu aldım. Süper diye. Yarısı defolu çıktı. Çiftleri birleştirince 6 çift çorabım oldu. Galiba.

Kitaplardan aradığım gibi bişeyler çıkmadı hiç. Disney ansiklopedisi arıyodum, bulamadım. Önümüzdeki haftalar için umutluyum gerçi. Terminator figürü bulabilir miyim diye baktım, cık.

Cerenden özenip tuvalete koyarım diye gameboy baktım, çalışır durumda bulamadım. Bulduğumun fiyatını duyduğumda güldüm baya. Baştan skmeye çalışanla pazarlık yapmaya da gerek yok dedim, uğraşmadım.

Atari ile ilgili yaptığım modlamaları fotoğraflayıp koycam buraya. Belki bi türkçe, bi yabancı foruma da eklerim bi yandan. Maksat paylaşım.

Cerenin saatine yaptığım düzeltmeleri ve kendime aldığım porselen snoopy'ye yaptıklarımı da çekip çekip koycam. Oley.

Nisan Ayı Önemli Gün ve Haftalar.

16 Nisan 2009 - Armiş B-Day
18 Nisan 2009 - Opeth Konseri
19 Nisan 2009 - Bit Pazarı
23 Nisan 2009 - Çocuk Bayramı (Ofis kapalı olacak gibi)
25 Nisan 2009 - Belki Ceren gelecek
26 Nisan 2009 - Bit Pazarı

Döndüm.

Nasıl kıvırdım.

Blog yazasım yoktu o an, dünyaya depkiliydim. Ama bişeyler yazasım geliyodu yazmıcam artık dedikten sonra devamlı. Şimdi diyorum ki kıvırayım, aslında blog miadını doldurmamış olsun. Sık sık yazarım gibime geliyo bu gazla ama yazmaya da bilirim bi yandan. Karmaşık duygular içindeyim.

Du bakalım.

ŞOK ŞOK ŞOK!!! 6 Nisan 2009 Pazartesi

Blog miadını nasıl doldurdu. Gelişmelerle hiçbi zaman karşınızda olmıycaz.

D.

Dumdet sevenler için.

Lan bi önceki postta nasıl unuttum. Cuma gecesi Kovadis'teydik. Geç girdik biraz, ceren girer girmez metalchick imajına büründü, ben de yanında metalci kız götürmeye rock bara gelmiş işletme mezunu şovşak genç imajındaydım. Cerenle konser izlemenin özellikle çok sevdiği bi grupsa çalan, grubu mu yoksa kızı mı izleyeceğini bilememe gibi bi dezavantajı var, cümle düşük olduysa pardon.

Gecenin haylaytı ise, cerenin grubun orijinal kadrosundan olmayan vokaliste gidip muhtemelen asla duymamış olduğu bi muhabbeti hatırlatmaya çalışmasıydı. Fotoğrafları da var beraber, istediklerimi yapmazsa buradan açıklarım. Belgeyle gelirim, ki her zaman belgeyle geldim.

Önce Özetler...

5 gün olmuş. 5 gündür blok yazmamışım. Bu 5 günün üçünde cerenciimleydim, aşk yaşıyoduk. Bi gün de hazırlanıyormuşumdur falan.

Neyse, İstanbuldaydım dediğim gibi. Ceren ve yeni saçıyla görüşme imkanı buldum. Saçları şahane olmuş. Yüzünün güzelliği ortaya çıkıyo resmen arkadan toplayınca.

Lost izledik, TSCC izledik, ödevi için kaynak araştırmaları yaptık, atıştık, tartıştık, sarıldık uyuduk. Bana kızgınken bi sürü güldürdüm, sen gidince kötü olcam dedi. Ben de kötü olcaktım biliyodum, ama 2 hafta sonra görüşücez bak dedim. Toparlıyamıyorum bile kafamı şimdi, hep böyle bi ertesi gün boşluğuna düşüyoruz.

Az kaldı neyse ki. Haziranı sayma, 2 ay. Sonrasında rahatlıcaz. O zamana dek bi kaç kez daha yaşıcaz bu ayrılık hüznünü. Şimdi çok edebi bişiler yazasım olsa şey derdim "bir daha birleşmek için ayrılıyoruz" falan fişman. Yok ama. Bööle yazılmak istenmedi bu karakter. (anlayana)

Pazar sabahı bit pazarına gitme hayallerim vardı ama havamızda olmamamız sebebi ile o hayaller yıkıldı. Yerine konuşmak, muhabbet etmek, didişmek, öpüşmek gibi daha verimli hareketlerde bulunduk.

Akşam güldük bi sürü. Cereni güldürmeye çalıştım, muvaffak oldum. Roman yazıyomuş gibi yaptım mesela. Yanaklarımı sıktırmayı yasakladım. Sonra o yasağı kaldırdım, ikinci bahar getirdim ilişkiye.

Giderken ben, arabanın içinden el salladı bana bebek gibi.

Otobüste önümde oturan adam efsane horladı.

Muavin ikram yaparken ben Cerenin ödeviyle uğraşıyodum. Benim önümdeki sıradayken adam, hapşurdum-iki kere. Muavin bana "ne alırsınız efendim?" dedi. Ben "bişey almıcam sağolun" dedim. "Efendim isterseniz size nane-limon yapayım, çünkü ben size söyliyeyim, şifayı kapmışsınız siz" dedi : ))))) Ben de böyle samimi bi çıkışa "istemem" diye cevap vermek prensiplerime ters olduğundan "eh olur bakalım" dedim. Kek pohaça alır mıyım diye sordu, almam dedim.

Sonra nane-limon yapmayı unuttu bana. Safoş. Ben de notebook'un pilini bitirip uyudum zaten. Arada horlama sesleri ile uyandım, çünkü adam diyelim ki 10 desibelle horluyor bir süre, kulağın alışıyor. Sonra bi anda üçbinbeşyüz desibelde horluyor, afallıyosun. Çok fenaydı çok.

Cumartesi baya geç çıktık evden, bişilerle uğraştık hep. (nelerle acaba) Toygar saat 2de bekliyoruz sizi demişti, biz 6da gittik. yarım saat falan görüştük onlarla, ama hasan amcamı görebildim çok mutlu oldum. Cereni de tanıştırdım hasanamcamla, artık yapacak bişey yok alıcam kendisini. Kaybetti beni bırakma hakkını.

Neyse efenim, daha bin türlü detay var ama, cerenin ödevi için tablo bakmak lazım. Onları ayarliim de 1 saat sonra da kaldıriim kızı. Bloguna dün gece ":(" başlık ve içeriğinden oluşan bi post yollamış bi de sadece. Kıyamam ben ona.

Geçicek bebek. Az kaldı.

Haydi bakalım 1 Nisan 2009 Çarşamba

Bu postla beraber bu blog'u sadece çok az kişiye adresini vereceğim blog yapma taahhütünde bulunmuş olucam.

İnsanlar neden olmadıkları bi insan gibi görünmeye çalışırlar ki.

Evlenmişsin, karın seni kötü bi şekilde terketmiş, daha evliliğiniz 6 ayı doldurmadan.

Neden iyi oldu, ahaha süper oldu, sakın evlenme, bekarlık muhteşem bişey ayağı yapıyosun ki?

Tamam, kimse senden gece yastığa kafanı koyduğunda neler hissettiğini anlatmanı beklemiyor. İç huzuruyla da uyusan, ağlasan da geceleri, bunu benle paylaşma zaten. Ama haricini de anlatma bana.

Ha hakkaten öyle hissediyosan ve anlatıyosan, senin ben kafana sıçayım. Denyo.

Keşke

Ceren daha çok blog yazsa. Bi ara uyandığımda üç kayıt birden görüyodum mesela. Çok sevindirici oluyodu.

Gaz

Acayip gazım var blo. Ofiste yalnız olsam yemin ederim pırtliip durcam, şimdi pırtlamalarımı biriktirip 10 dakkada bir WC'ye gidip pırtlıyorum. Yolda bi kısmı kaçıyo falan. Ühühüh.

Bi de dün akşam Didem'i gördüm, "kilo vermişsin" dedi. Danger! Kilo vermedim aslında. 66 kiloyum. Gerçi Didem beni en son sanırım ben 69 kiloyken gördü. Ama şey dedi kilo vermişsin dedikten sonra, "eski kilona mı döndün sen zayıflamışsın çok" dedi.

Didem benim 60 kilo halimi de, 54 kilo halimi de biliyo. Hatta düğününe 54 kiloyken gitmiştim. 69'a çıktığımda sevinmişti çok. 66'yken gördü şimdi, 54 gösteriyosun diyo, iyimser olalım 60.

Demek ki yazın yine baya zayıf göstercem. Acil bi 3-4 kilo almalıyım.

1 Nisaaaaan

Yok be. Tarih öyle diye. Yoksa hayatımda yaptığım en yaratıcı(!) şaka ilkokul dörtteyken nasıl becerdiğimi bilmiyorum, ağlayarak ofise gelip dersanedeki biricik dünya tatlısı öğretmenimin beni dövdüğünü söylemek olmuştu anne-babama. Annem şok olmuş, babam da dersaneyi basmaya hazırlanmaya başlamışken işin boka sardığını farkedip "1 nisaaaaaaan ehere" demiş ve köteği ben yemiştim.

Gece dışarı çıktık emo'yla. Devamında gecenin mertlere takıldık. Sun express yeni dönem hosteslerini mezun etmiş, onun eğlencesi vardı. Kanca çalıyodu. Bu adamlar enteresan adamlar :) Bikaç kere serkanların arkasından çıkmışardı dancın'da. Bildiğin master of puppets, fear of the dark falan, adamlar bar metali çalıyolardı. Dün çıktıkları mekanın ve kitlenin de etkisiyle nasıl bi totoş setlist hazırlamışlar anlatamam. Hele vokalist, o iki metrelik karizmatik vokalist öyle bi maymun olmuştu ki. Yalnız favorim klavyecileri. Eleman acayip eğleniyor sahnede. Never there çalarken sadece o melodiyi çalıyodu, haricinde bi danslar etti geride, izlemesi acayip zevkliydi.

Güzel grup Kanca.

Neyse, gecede hostesler baya güzellerdi. Bi İzmirli olarak güzel kız görmüşlüğüm allaha çok şükür var, ama metrekareye bu kadar çok düşen organizasyonlara pek iştirak etmemiştim bi süredir. Güzel bi göz banyosu oldu. Barney Stinson gibi bi arkadaşım olmasını isterdim eğlenmek için. Tam onluk bi geceydi zira.

Döndük, mide bulantılarıyla başeden cerencim evde beni bekliyodu, keyifsizdi, hem mide bulantısından hem de ben olmadığımdan sanırım. Ne zamandır altyazı bulamadık diye izlemeyi ertelediğimiz ofisi en sonunda izleyebildik, ben bariz güldüm. Çok klas dizi dedim hatta sonra cerene. Ardından da himiyim izledik. 24 yarına kaldı.

Gece rüyalarımı anlatmasam olmaz. Uyandığımda en mutlu olduğum rüyalarım genelde futbolcu olduklarım. Bu gece de Türk Milli takımının forveti olarak italya karşısında 2 gole imza attım. Ama ikisini de kalecileri yumurtladı, sanırım kalelerinde buffon vardı. İşte maç sonrası röportajlar, tezahüratlar falan, allam çok zevkliydi.

Gecenin ikinci rüyasında annanemle farklı bi dekorasyondaki bi ikeada dolaşıyoduk. Annanem "bolero tarzı avize" gördüğünü söyleyip beni oradan oraya koşturuyodu. Ben bolero tarzı avizenin ne olduğunu bilmediğimden her gördüğüm güzel avizeye "şu mu? bu mu?" diyodum. Ama annanem koşturuyodu hiçbirini beğenmeyip. Uyandığımda annanemin koşturduğunu hatırlayıp mutlu oldum. Sonra yataktan kalkarken piti piti adımlarla annanem geçti kapımın önünden, günaydın dedi bana da.

Gecenin üçüncü rüyasında onur ve cerenle alaçatıda idik. Balık tutma yarışması vardı, biz de izleyici olarak iştirak ediyoduk. İnanılmaz manzaralar görüyoduk, o da baya iç açıcı bi rüya oldu. Ceren'in çantasına notebooklarımı falan sığdırcam diye uğraşıyodum bi ara, ne alakaysa.

Ceren baya beyaz ve güzeldi rüyamda. Güzel kızım benim.

Cuma günü İstanbul yolcusuyum. Dumdet sevenler için Quo Vadis'i izlicez. Heyecanlı diilim, süper fanı olduğum bi grup diil sonuçta. Cerenin heycanını paylaşıyorum daha çok. Bi de bahane ettim konseri aslında biraz da. Yoksa buna gitmiip Jeff Martin'e gitmek isterdim. Ama hem o tarih açısından saçma, hem de o kadar bekliyemicem blo.

Mert bana ucuz bilet ayarlıcak. Ööle dedi.

Sabah babamla annem yine yürüyüşlere başladılar, çok sevindim. Havalar çok güzelleşti izmirde haftabaşından beri. Onlar zaten havalar düzelsin diyolardı başlamak için. Sözlerini tuttular. İkiletmediler. Aferim.

Bugün yoğun bi programım var blo. Balçova Vergi Dairesi'ne gidecek evrakları iyice şekle şemale sokup, imzaları Yalçın'ım Karaca'mdan tamamlatıp müdür yardımcısıyla toplantıya giricem. Gitmişken Hasan Tahsin Vergi Dairesi'ndeki işleri halledicem. KDV İadesi ile alakalı 70e yakın Karşıt İnceleme Tutanağı ve Vergi Dairesi Bilgi Yazısı hazırlıcam. Bunların hepsini şu iki günde halledersem İstanbul'a rahat gider gelirim. Yoksa da rahat gider gelirim gerçi, çok gamsızımdır, panik yok işler yetişir ruh hali hakim oluyo üzerimde genelde. Lakin kurtulmak lazım bu halet'ten.

Bi de akşamları 40ar dakka da olsa ders çalışmaya başlamam lazım. Bunu da gündeme aliim.

Bi de okunacak kitaplar, seyredecek filmler ve diziler var.

Tüm bunları programlayıp sonra cereni görünce "hihi" diyip onla gevezelik etmek en cazip'i geliyor. Gerçi pişman olduğum söylenemez. Uykuyu azaltıp biraz daha sosyal olucam en olmadı. Genç adamım sonuçta. 5-6 saat uyku yetiyor.

Ama ders elzem.